Her seçim gelecek için
bir referandumdur. Her seçimin karakteri farklıdır. Her seçimde toplumsal ana
ihtiyaçlardan biri daha baskın hale gelir. Her seçimde zamanın ruhu başkadır.
Ve her seçimde toplumsal umutlar ve korkular biçim değiştirir. Siyasi
kadroların asıl görevi, seçimler öncesi toplumsal fotoğrafı doğru anlamak ve
beklentiye uygun strateji geliştirmektir.
7 Haziran genel
seçimleri bu anlamda ekonominin geleceğinin değil, rejimin geleceğinin
oylanacağı bir seçim olmaya doğru gidiyordu. 13 yıllık iktidarının sonunda AKP
hükümetlerinin ekonomik performansı, on bin dolarlık bir ortalama kişisel
gelire gelip takılmış, AKP kadroları daha ileri hamle yapma kapasitesini
yitirmişti.
AKP
KAYBETTİ ÇÜNKÜ GERÇEKLİKTEN UZAKLAŞTI
Ahmet Davutoğlu’nun dışişlerinde
“Sıfır Sorun” söylemiyle başlangıçta yarattığı olumlu etki, bir müddet
sonra “Yeni Osmanlıcılık” iddiasına doğru evrilince, hem içeride hem de
dışarıda işler arap saçına dönmeye başladı. 2011 seçimlerinde elde edilen
mutlak güçten sonra AKP, gerçeklikten uzaklaşmaya başladı.
Gezi Protestoları ve
17-25 Aralık soruşturmaları AKP cenahında öylesine kalıcı hasarlar yarattı ki, durumdan
kurtulmak için içi boş “Yeni Türkiye” kavramı icat edildi. Erdoğan
Cumhurbaşkanı seçilince “Yeni Türkiye” diye pazarlanan kavramın “Türk
tipi başkanlıktan” ibaret olduğu ortaya çıktı.
AKP
KAYBETTİ ÇÜNKÜ DÜŞMANLAŞTIRMA STRATEJİSİNDE MAKULU AŞTI
Seçim kazanmak istiyorsanız, seçmeni, diğer
partilerin siyasi rakipleriniz değil düşmanlarınız olduğuna
inandırmak bir süre işinize yarayabilir. Siyasetin ve siyasi
iletişimin dünya tarihi bu tür “düşmanlara”
karşı yürütülen ve sonuç almış kampanyalarla doludur.
Karşınızda rakipleriniz varsa ortada bir “yarış” var demektir. Rakipleri
yenmek için yapabileceklerinizin normal
demokrasilerde ve normal seçim
süreçlerinde sınırları vardır. Yarışın kurallarına uymanız gerekir örneğin…
Ama karşıda rakipler değil de “düşmanlar” varsa… O zaman bir “yarış” değil bir “savaş” var demektir…
Ve savaşı kazanmak için yapılabileceklerinizin sınırları, çok genişler. AKP
son üç seçimde siyasi rakiplerle
değil, iç ve dış düşmanlarla savaşmakta olduğuna seçmeni inandırmaya
dayalı kampanyalar yürüttü. 7 Haziran’a gelinceye kadar bu stratejiden oldukça
da faydalandı.
Ancak iktidardaysanız, karşınızda düşmanlar
olduğunu söyleyerek geçirebileceğiniz süre
sınırlıdır. Size inananlar makul
bir sürenin sonunda sizden o düşmanları yenmenizi ve savaşı bitirip memlekete huzuru getirmenizi bekler.
İktidar olmanın gereği budur çünkü.
AKP işte bu makul
süreyi aştı. Ne yalancı çoban hikayesini hatırlatan bir şekilde “düşman
düşman” diye bağırması bitti… Ne de o hayali düşmanları yenebildi. AKP
düşmanları yenemediği gibi, düşman sayısını da, komplolarını da şevkle
artırmaya devam etti. O kadar ki, herhangi bir olayda AKP’ye karşı bir
“düşman komplosu” bulup çıkararak “Erdoğan’ın
iltifatına mazhar olmak” havuz medyası yazarları arasında, kariyer planlamasının bir parçası
haline gelmişti. İşler öylesine çığırından çıktı ki, yaşanan bayağılıklar, bütünüyle
mizahın ve psikolojinin bir konusu haline geldi.
AKP
KAYBETTİ ÇÜNKÜ LİDERİ KONUSUNDA KAFASI KARIŞTI
Ancak AKP’nin propaganda mekanizmasını yönetenler
Erdoğan merkezli “düşünmeye” o kadar
alışmıştı ki, bu durumu fark etmediler bile. AKP iktidarını değil “reis”lerini, “patron”larını ultra
yetkilerle donanmış başkan yaptırmayı hedefleyen bir stratejiye hapsoldular.
Bunun için en iyi bildikleri şeye - aslında tek bildikleri şeye - Erdoğan’ın
karizmasını öne çıkarmaya sarıldılar. Ve Erdoğan “sahaya” indi.
Aslında sahaya inmek zorunda kaldı. Çünkü
Selahattin Demirtaş’ın “Seni başkan
yaptırmayacağız” şeklindeki tek cümlelik stratejik hamlesi, tüm AKP
kadrolarının ve bizzatihi Erdoğan’ın kendisinin kimyasını bozdu. AKP kampanyası
o tarihten sonra darmadağın oldu.
AKP
KAYBETTİ ÇÜNKÜ MESAJ KARMAŞASI YARATTI
Böylece AKP kampanyası iki koldan ilerlemeye
başladı. Bir yandan “kutsal davanın
kutsal kahramanı” Erdoğan “düşmanlarla” çarpışıyor; bir yandan da Davutoğlu
“bir şeyler” söylüyordu.
Davutoğlu, kelimenin tam anlamıyla “bir
şeyler” söylüyordu. Çünkü, AKP kampanyası Davutoğlu’nun nasıl
konumlandırılacağına, temel olarak ne diyeceğine karar verilemeden hazırlanmış
gibi duruyordu. Olan tam bir mesaj keşmekeşi, amacı ve hedefi belirsiz bir
iletişim bombardımanıydı.
Davutoğlu kampanyası “Onlar konuşur, Ak Parti Yapar” diyordu, “Milletin kararı, istikrarın devamı” diyordu, “Canım Türkiyem” diyordu, “Var
mısın Türkiye” diyordu, “Yeni Türkiye
yolunda ikinci yarı başlıyor” diyordu, dedikçe diyordu…
Artık neyi niçin dediklerini kendileri bile fark
edemez oldular. Örneğin Davutoğlu’na bir yer bulabilmek adına; “Yeni Türkiye” söylemi, AKP’nin
reformlarıyla ve icraatlarıyla gerçekleştirdiği bir dönüşümün adı olmaktan
çıkarıldı, giderek uzaklaşan bir hedef haline getirildi.
Meğer AKP aslında “Yeni Türkiye’yi” kurmamıştı da Yeni Türkiye’ye giden yolda birinci yarıyı tamamlamıştı. Daha bu
işin ikinci yarısı vardı. Belki de yoktu. Çünkü örneğin AKP’nin
Davutoğlu kampanyası bir yandan “Yeni
Türkiye yolunda ikinci yarı başlıyor” derken bir yandan da kampanyanın son
filmi “Biz birlikte Türkiye’yiz,
Yeni Türkiye’ye selam olsun” diyerek bizlerin aslında Yeni Türkiye
olduğumuzu söylüyordu.
Bu arada Erdoğan’ı “Yeni Türkiye’nin kurucusu” olarak selamlayan, Aktroller
olarak bilinen sosyal medya organizasyonuna “Yeni Türkiye Dijital Ofisi” adını veren AK Parti kadrolarına “Yeni
Türkiye”nin henüz kurulmadığı, daha ilk yarıda olduğumuzu söylemeye belli
ki fırsat bulunamamıştı.
AKP
KAYBETTİ ÇÜNKÜ PSİKOLOJİK VE AHLAKİ ÜSTÜNLÜĞÜ YİTİRDİ
Netice itibariyle AKP’nin 2015 kampanyası Erdoğan ve Davutoğlu kampanyaları olarak iki koldan yürüdü. Davutoğlu kampanyası, Davutoğlu’nun liderliği gibi, kendine özgü bir karaktere sahip olmaktan uzak, ne olduğu belirsiz bir mesaj yığınıydı. Bu nedenle dikkate değer bir etki yaratamadı.
Netice itibariyle AKP’nin 2015 kampanyası Erdoğan ve Davutoğlu kampanyaları olarak iki koldan yürüdü. Davutoğlu kampanyası, Davutoğlu’nun liderliği gibi, kendine özgü bir karaktere sahip olmaktan uzak, ne olduğu belirsiz bir mesaj yığınıydı. Bu nedenle dikkate değer bir etki yaratamadı.
Erdoğan kampanyası ise seçmene “bildiğimiz Erdoğan”ı; bir türlü yetinmeyen, hep daha fazlasını
isteyen, her hak talebine ve her farklı sese bağıran çağıran, hiç bir makamda huzur
bulmayan ve huzur vermeyen Erdoğan’ı bir kez daha göstermekten ibaretti. Ama
seçmenin önemli bir bölümünün aynı filmi tekrar tekrar görmeye tahammülü artık kalmamıştı.
Üstelik, her iki kampanyada da aynı şiddet tonu, aynı
sertlik ve nobran üslup birden hakim olunca, seçmen Erdoğan’ın hem başkan, hem
cumhurbaşkanı, hem başbakan olmak isteyen ruh halinin gelecekte nerelere mal olabileceğini
gördü. Seçmen hem Erdoğan’ın hem de Davutoğlu’nun, ülkenin geleceği ile gerçekten
ilgilenmediğini, asıl konunun başkanlık talebinden ibaret olduğunu net olarak
anladı.
AKP
KAYBETTİ ÇÜNKÜ HESAP VERMEYE YANAŞMADI
Partiler, çekirdek
seçmenleriyle aralarında oluşturdukları bir mutabakatın üzerinde yükselirler.
AKP son yıllarda bu mutabakatı sarsan, çekirdek seçmenlerinin canını sıkan şeyler
yaptı. Bunların başında yolsuzlukla meselesi geliyordu. AKP yönetiminin
yolsuzluk konusundaki tutumunun, AKP’lileri de rahatsız eden bir boyuta geldiği
pek çok araştırmada açıkça ortaya çıkıyordu. Seçmen 30 Mart’ta geçici olarak
AKP’yi korumuştu ama, iddiaların asılsızlığına asla ikna olmamıştı.
Ayrıca Soma, İşçi kazaları, Gezi olayları gibi toplumsal kırılma anlarının sorumlularını bile yargıdan kaçırma… Yargıyı ve idari yapıyı tahrip ederek, ülkeyi bir aşiret devletine çevirme… Sayıştay raporlarını işlevsizleştirme ve kamu harcamalarının Meclis denetiminden kaçırılması… Çözüm meselesini sadece istihbarat örgütüne havale eden yaklaşımlar… Kürtleri siyasi kadrolarını çözüm sürecinde oyalama, Dolmabahçe mutabakatı bir haftada yok sayma… Muhafazakar Kürt seçmeni Kürtçe Kuran meali ile oyalama gibi taktikler… Saray ve sarayla ortaya çıkan lüks - şatafat, Diyanet İşleri Başkanı’na Mercedes makam aracı…
Ayrıca Soma, İşçi kazaları, Gezi olayları gibi toplumsal kırılma anlarının sorumlularını bile yargıdan kaçırma… Yargıyı ve idari yapıyı tahrip ederek, ülkeyi bir aşiret devletine çevirme… Sayıştay raporlarını işlevsizleştirme ve kamu harcamalarının Meclis denetiminden kaçırılması… Çözüm meselesini sadece istihbarat örgütüne havale eden yaklaşımlar… Kürtleri siyasi kadrolarını çözüm sürecinde oyalama, Dolmabahçe mutabakatı bir haftada yok sayma… Muhafazakar Kürt seçmeni Kürtçe Kuran meali ile oyalama gibi taktikler… Saray ve sarayla ortaya çıkan lüks - şatafat, Diyanet İşleri Başkanı’na Mercedes makam aracı…
SONUÇ: “YENİ OSMANLICILIK” HAYALİNE SEÇMENDEN OSMANLI
TOKATI
Tüm bunlar AKP’nin kaybetmesinin diğer önemli nedenleri
oldu. Seçmen
7 Haziran’da gerçeklikten uzaklaşan, uzaklaştıkça topluma
“Yeni Osmanlıcılık” ve hatta “Osmanlıca dili” gibi projeler dayatan
ve “Başkanlık ta başkanlık” diye
tutturan gidişata muazzam bir Osmanlı tokatı
savurdu. AKP tarihinde ilk kez tüm
illerde oy kaybetti.
AKP ve Erdoğan 7 Haziran’da alınan sonucun geçici
olduğunu düşünürse, bu günleri bile mumla arayacak noktaya gelecektir.
Radikal, 11 Haziran 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder