7
Haziran sadece 13 yıllık bir tek parti iktidarının değil, Türkiye siyasetinde
yıkılmaz gözüken bir liderle ilgili efsanenin de sonu oldu. Öyle bir son ki,
tüm tarafların bu noktadan geriye dönüş imkanının kalmadığını anlaması bile
zaman alacak.
Aslında
bu mukadder sonun geleceği Gezi’den belliydi. Gezi’deki masum hak taleplerine
kulak tıkamakla kalmayıp, barışçıl göstericilere düşmana saldırırcasına
saldıran siyasi irade, eninde sonunda kaybetmeye mahkumdu. Sadece zamana zaman
tanımak gerekiyordu. O zaman 7 Haziran’da geldi. 7 Haziran Türkiye’de yeniden
demokrasinin kazandığı bir gündür. 7 Haziran Türkiye seçmenlerinin diktatörlük
heveslerine son verdiği gündür. 7 Haziran devletin, demokrasinin ve demokratik
kurum ve kuralların restorasyonuna başlanacağı yeni bir milattır.
Bugünden
başlamak üzere 5 gün süreyle 7 Haziran Genel Seçimlerinde “kim neden kaybetti,
kim neden kazandı?” sorularının siyasi iletişim perspektifinden analizini
yapacağız.
Ama
önce bu genel seçimlerden çıkan tablonun anlamını yazarak başlayalım. Bize göre
seçmenin verdiği mesajlar sırasıyla şöyle:
AKP’YE
: “YENİ TÜRKİYE’YE HAYIR, YOLSUZLUKLARA HAYIR, BAŞKANLIĞA HAYIR!”
Tek parti iktidarının 2023 yılına kadar
sürmesi ve bunun için de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın en az iki dönem
boyunca mutlak yetkilere sahip bir başkan olması gerektiği yolundaki AKP talebine
seçmen çok açık şekilde “hayır” dedi. Seçmen parlamenter demokrasi yönündeki
baskın iradesini dünyanın duyacağı kadar yüksek sesle haykırdı. AKP, bundan
sonra böylesi sürreal bir projeyle seçmen karşısına çıkmaya devam ederse baraj
altında bile kalabilir.
AKP, 17 – 25 Aralık soruşturmalarına konu
olan yolsuzlukların hesabını vermekten kaçtığı; Gezi’de en uç örneklerini
yaşadığımız bütün o demokrasi, hukuk ve insanlık dışı yaklaşım ve
uygulamalarından dolayı yüksek sesle ve
samimiyetle özür dilemediği sürece eski günlerine bir daha dönemeyecek. AKP
demokrasinin sandıktan ibaret olmadığını kavrayamadıkça bu günlerini bile
arayacak.
ERDOĞAN’A
: “OTUR OTURDUĞUN YERDE!”
Seçmen
13 yıla yakın süre başbakanlık ve ardından cumhurbaşkanlığı yetkisi vererek
onurlandırdığı Erdoğan’a, net bir şekilde “anayasal sınırlarına çekil” mesajı
verdi. Erdoğan, itibarını daha fazla yıpratmamak, olası herhangi bir koalisyon
hükümetiyle sorunsuz çalışmak istiyorsa, anayasal sınırlarda görev yapmak
zorunda kalacak, ya da bir süre sonra Cumhurbaşkanlığı koltuğundan istifa edip
partisinin başına geçerek yeni bir maceraya atılacak. Erdoğan için başka bir seçenek
artık kalmadı.
DAVUTOĞLU’NA:
“YA SAHİCİ LİDER OL YA DA KOLTUĞU DEVRET!”
Davutoğlu
AKP içinde profili en yüksek siyasilerden biriydi. Bu nedenle danışmanlıkla
başladığı kariyerinde, önce parlamento dışından bakanlık yaparak yükseldi.
Ardından Erdoğan Cumhurbaşkanlığına yükselince, genel başkanlık koltuğunu hak etmiş
onlarca tecrübeli ismin yerine başbakan ve genel başkan olarak atandı.
O andan
itibaren Davutoğlu için Erdoğan hem güneş oldu hem de gölge. Davutoğlu özgür
iradesi olan bir genel başkan ve başbakan olmayı başaramadı, Erdoğan’ın memuru
gibi davrandı. Konuşma tarzından ses tonuna, kullandığı retorikten taktiklere
kadar Erdoğan’ın amatör bir taklidi gibi hareket etti. Seçmen 7 Haziran’da
Davutoğlu’na “kendin ol, olamıyorsan senin için liderlikte bir gelecek” yok
dedi!
KILIÇDAROĞLU’NA:
“BURAYA KADAR!”
7 Haziran’ın henüz yüksek sesle
dillendirilmeyen bir mesajı da Kemal Kılıçdaroğlu’na gitti. Seçmen, CHP
liderine, “Kemal bey seni sevdik, sana fırsatlar tanıdık ama sen bunları
yeterince değerlendiremedin. Seninle maceramız buraya kadar” mesajını verdi.
Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki hatasından “sağa açılmaya” kadar üst üste yaptığı
stratejik hataları taktik araçlarla düzeltebileceğini sandı. Kendi hatalarının
bedelini etrafına ve yakın kadrolarına fatura ede ede bugünlere kadar
gelebildi.
Kılıçdaroğlu özellikle parti içi demokrasinin
önünün açılması ve partinin inanç özgürlüğü konusundaki eski katı pozisyonunu
esnetmesi açısından önemli bir işlev üstlendi, ama, olumlu şeyler yaparken
bile gerçek bir liderlik sergileyemedi. Bu nedenle, artık bundan
sonrasının böyle devam etmesi çok mümkün görünmüyor.
7 Haziran’da CHP’nin aldığı ağır yenilgiden
sonra, koalisyon görüşmeleri ve iktidar ortağı olma hevesleriyle bir müddet
daha beklenebilir ama Kılıçdaroğlu eninde sonunda istifa etmek veya Kurultay’da
bir başka isme yenilmek gibi bir mukadderatla karşı karşıya kalacaktır.
BAHÇELİ’YE:
“UZLAŞ!”
MHP,
seçmenlerin bir bölümünde baskın olan “Ülkem bölünecek mi?” korkusunun
karşılığı olma pozisyonundaki sağlam duruşuyla 7 Haziran’da kazandı. Türkiye’de
kayıtlı seçmenlerin % 16.3’ü çözüm sürecinde ortaya çıkan endişeler ve HDP’nin
yükselişi nedeniyle MHP’ye destek verdi. Bununla birlikte, geriye kalan
seçmenler (toplam % 73.4) ise bu konuda MHP’ye uzlaş demiş oldu. MHP genel
başkanının, kendi seçmen tabanının endişe ve taleplerini dikkate alarak diğer
partilerle uzlaşması Türkiye’nin önünü açacaktır.
DEMİRTAŞ’A
: “TÜRKİYELİ OLDUKÇA YOLUN AÇIK!”
Kürt
siyasi hareketinin 30 yıllık ortalama seçim performası % 5.1’dir. 1991’den bu
yana yapılan tüm seçimlerde, Kürt siyasi hareketini temsil eden partilerin adı ne
ve lideri kim olursa olsun, alabildikleri en yüksek oy oranı % 6.5 olmuştu.
Özetle etnisite odaklı Kürt siyasi hareketi % 4.5 - % 6.5 bandına hapsolmuştu.
Demirtaş Cumhurbaşkanlığına aday olduğunda etnisiteye dayalı dili değiştirdi; Türkiyelileşme yoluna girdi ve
sonuç aldı. 7 Haziran’da seçmen bu stratejiyi onaylamakla kalmadı, Selahattin Demirtaş’a bu yolda
geleceğe ilişkin açık çek vermiş oldu.
DAĞDAKİ KÜRT SİYASİ KADROLARINA: “SİLAHLARA
VEDA!”
Seçmen, Abdullah Öcalan dahil silahlı
mücadeleyi başlatan ve halen silahlarını elde tutmaya devam eden tüm eski savaş
kadrolarına, çözümün parlamentoda bulunabileceğini, silahın bir çözüm olamayacağını
söyledi. 7 Haziran’dan sonra, hiç bir gerekçe ile Kürt gençlerini dağa çekmek artık
mümkün olmayacak. Çünkü seçmen, sadece seçim barajını değil Türkiye’de Kürtlere
karşı muazzam savunma mekanizmaları kurmuş olan müesses siyasi düzeni alt üst edecek
bir aritmetik ortaya koydu. Meclisteki bu yeni aritmetik ile, 40 yılda silah
ile çözülemeyen tüm sorunların çözüm yolunu açtı.
SİYASi ELİTE : “KOALİSYONLARDAN KORKMUYORUM!”
İktidar ve Türkiye’nin geçmiş tecrübeleri ne
kadar korkutursa korkutsun, seçmen koalisyon seçeneklerini denmeye hazır olduğunu ortaya koydu. Artık uzlaşma kültürünü
aradığını, tek ve mutlak gücün vereceği zararlardansa, koalisyonlara razı
olduğunu haykırdı. Üstelik siyasi elite, koalisyon kurabilmeleri için tek bir
alternatif değil en az 4 alternatif sunmuş oldu.
DÜNYAYA:
“YENİ OSMANLICILIK HAYALLERİNDEN DEĞİL; DAHA İYİ BİR DEMOKRASİDEN YANAYIM”
Davutoğlu’nun
Dışişleri’nde etkinleştiği günlerde başlayan ama ağırlıkla 2011 Genel
Seçimleri’nden sonra azgın hale gelen “Yeni Osmanlıcılık” hayalleri, her ne
kadar seçmenlerin bir kısmını enfekte etmiş olsa da, ülke nüfusunun ezici çoğunluğu ülkede daha iyi bir
demokrasi ve daha ileri insan hakları aradığını ortaya koydu. Seçmen, dış
politikada komşulara müdahaleye kadar varan temelsiz iddialara bundan böyle prim
vermeyeceğini gösterdi.
Radikal, 10 Haziran 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder