Belki aşağıdaki yazı bir blog yazısı olarak
sizlere uzun gelebilir... Ama sadece Amerika’nın değil, dünyanın gidişini
etkileyebilecek dinamiklere sahip olduğu anlaşılan, 8 Kasım'daki ABD
başkanlık seçimleri öncesinde yine de yayınlamak istedim.
Aşağıda okuyacağınız yazı, benim talebim ile
bir kaç ay önce yapılmış bir araştırmaya dayanıyor: “Trump kazanırsa ABD-
Rusya ilişkileri nasıl seyreder, dünya bu durumda neye benzer?”
Yazıyı üç kişi kaleme aldı...
İlki,
Rusya’nın en saygın siyasi danışmanlarından bir olan değerli dostum Ekaterina
Egorova. Egorova, Rusya Federasyonu’nun eski devlet başkanı Boris
Yeltsin başta olmak üzere çok sayıda siyasinin seçim kampanyasını yönetmiş olan bir siyasi danışman; aynı zamanda bir bilim kadını - bir siyasi
psikolog. Tüm eski Sovyet
coğrafyasında saygı duyulan bir yazar. Yayınlanmış 10’dan fazla
kitabı var. Moskova merkezli Nikkolo M şirketinin
kurucusu ve ortağı. Aynı zamanda Washington’da küçük bir Think- tank
yönetiyor.
Makalenin ikinci yazarı olan Dr. Elizaveta Egorova, iyi eğitim görmüş
bir genç akademisyen. Siyasi psikoloji, liderlerin profil analizi ve
uluslararası çatışmaların çözümü alanlarında çalışıyor. Aynı zamanda
Ekaterina’nın kızı, öğrencisi ve Washington’da kurdukları Think- tank’te
ortağı.
Makalenin üçüncü yazarı ise Ken Feltman. Ken, Amerikalı bir Cumhuriyetçi
danışman. Bugüne kadar pek çok ülkede yüzden fazla seçim kampanyasını yönetmiş olan değerli
bir stratejist.
Bu üçlü ile Washington’da bundan 7 – 8 ay
önce bir öğle yemeğinde buluştuğumuzda ABD başkanlık seçimlerini uzunca
tartıştık. O tarihte henüz ön seçim süreci devam ediyordu... Trump
herkesi şaşırtmaya başlamıştı, ama yine de Cumhuriyetçi Parti içindeki
yarışı kazanabileceğine kimse ihtimal vermiyordu. Özellikle dostum Ken Feltman,
Cumhuriyetçi Parti içindeki “müesses güçlerin” bu gidişata mutlaka
müdahale edeceklerine inanıyordu ve Trump'a asla şans tanımıyordu.
O gün ben, “ Peki ya kimsenin durdurmaya gücü
yetmezse; ya Trump aday olmayı başarırsa...” diye şeytanın avukatlığını
yaptığımda aşağıdaki çalışmanın yapılmasına karar verildi.
Çalışma bitince aynı anda hem Amerika'da,
hem de Türkiye'de yayınlanacaktı. Gerçekten de bitince Ken çalışmayı yayınladı.
Ama Türkiye'nin bu yaz aylarında yaşadığı akıl almaz gündemi nedeniyle ben bu güne kadar
yayınlayamadım.
Her ne kadar önümüzdeki hafta yapılacak olan Başkanlık seçimlerinde kamuoyu yoklamaları Trump'ın şansını zayıf gösteriyor olsa da, anketlerin son yıllarda dünyanın pek çok ülkesinde çuvalladığını biliyoruz. O nedenle her şey mümkün. Amerikan seçmeninin Hillary Clinton'u bir kez daha şaşırtması pek ala ihtimal dahilinde...
Bu nedenle analizi yayınlamanın hala bir değeri var diye düşündüm... İşte o analiz:
Trump'ın Psikolojik profili ve Putin’le olası ilişkileri.
Dr. Ekaterina Egorova, Dr.Elizaveta Egorova, Ken Feltman.
Başkanlık seçimleri hızla yaklaştıkça, yapılan
kamuoyu yoklamalarına göre Cumhuriyetçilerin (aday) adayı Trump’ın, seçimlerden
zaferle ayrılacağı daha belirgin görünüyor ve bizler, daha büyük bir hayret
içerisinde kalıyoruz.
Trump’ın seçilmesi durumunda, ABD dış
politası ve Donald Trump ile Rusya Başkanı Vladimir Putin
arasındaki olası işbirliği, sadece Amerika Birleşik Devletleri’nde değil, aynı
zamanda Rusya’da da, gündemin en sıcak tartışma konularından biri.
Bu perspektifi daha derinden anlamak için
Amerikalı işadamı Donald Trump ve Rusya Başkanı Vladimir Putin’in kişisel
karakterlerini karşılaştırmamız gerekiyor. Böyle bir adayın seçilmesi
durumunda, dış politikada işbirliğinin nasıl olacağı üzerinde derinlemesine
düşünüyoruz. Kişisel karakterler, bu politik ve psikolojik çalışmanın temelini
oluşturmaktadır. Ayrıca kişisel karakterlerini incelerken, VAAL –politik
liderleri karşılaştırmak için verdikleri demeçleri baz alarak, psikolojik
analizlerini yapan bir bilgisayar programı –tabanlı bir çalışma gerçekleştirdik.
(0.0 puanı, İngilizce veya Rusça konuşan ortalama insanlar için sözel
ölçektir.)
Birleşik Devletler Başkanlarının
kişilikleri, karar verme süreçlerini, dış politika önceliklerini ve
stratejilerini, iletişim biçimlerini, liderliklerini ve en nihayetinde
yapacakları işbirliklerinin sonuçlarını ve uluslararası arenadaki güç
dengelerini etkiler. Bu nedenle, “Donald Trump, Putin’le denk biri gibi
konuşmak için yeteri kadar maço mu?” gibi bir soru sormak yerine, Sylvia
Thompson’ın makalesinde “Trump, Erkek Savaşçı,”[1] olarak
belirttiği şekliyle, Trump’ın kişiliğinin Putin’le olan etkileşimini nasıl
şekillendireceğini anlamaya çalışmalıyız.
Bir çok psikolog ve psikiyatrist, hem Trump’ın,
hem de Putin’in kişiliklerinde derin narsizm işaretleri gördüler.
Ancak bunun, politikacılar arasında, dünya çapında yaygın bir durum
olduğunu belirtmemiz lazım. Her ikisinin narsizmi üzerine yazılmış olan bazı
yazılara katılıyoruz. Ancak psikiyatristler tarafından özel olarak muayene
edilmedikleri sürece, Narsistik Kişilik Bozukluğu (NKB) teşhisi
koymak için erken olduğuna inanıyoruz.
İki liderin paylaştığı, bazı ortak
özellikler var –hareket temelliler, esnekler ve işleri hızlı halletmeyi
seviyorlar, her zaman yeni fırsatlar peşindeler, risk alıyorlar,
alışılmadıklar, gerçekçiler, pragmatistler, her zaman tetikteler, hırslılar,
sonuç odaklılar, gücü seviyorlar ve başarı hırsları var.
Her iki liderin, kendilerine has psikolojik
karakteristik özellikleri de var. Putin, halkın duygularına tepkisiz ve
dalkavukluğa karşı bağışıklık geliştirmiş birisi. Güce sahip olmakla, uzun
süredir tutku dolu bir ilişki içerisinde. Güce aşık ve onu istiyor. Ancak
bu aşk, Putin’in politik tutumunun en önemli belirleyicisi değil. Onun en
önemli dürtüsü, içinde hissettiği görev –iki kutuplu dünya düzenini geri
getirmek ve Rusya’yı, tekrar ait olduğu yere yükseltmek ve bu amaç
doğrultusunda, eğer gerekirse Kırım’ı işgal etmek, Ukrayna’nın Avrupa Birliği
üyeliğini engellemek veya Suriye’de İŞİD’e karşı askeri harekata girişmek -
Putin, bu uğurda gerekeni mutlaka yapacaktır ve doğruyu
söylemek gerekirse, geçmişte yapmıştır da.
Bazı analistler, Putin’in bir at
üzerinde, yarı çıplak, sayısız resminin veya askılı planörde, turna kuşlarına
uçmayı öğreten fotoğraflarının, onun narsizminin göstergesi olduğunu söylüyorlar.
Bize göre bu fotoğraflar, halkla ilişkilerin önemini kavramış ve toplum
içindeki gücünü korumayı bilen bir Putin’i işaret ediyor. Dahası
diğer ülke liderlerinin gözlerinde okunacak bir kafa karışıklığı, bu
beklenmedik davranışları karşısında gösterecekleri bir korku belirtisi, Putin
için bir hevesten ya da destekleri, gözünde sadece güce giden bir araç olmaktan
öteye geçemeyen halkın onayını almaktan, yüzlerce kat daha fazla arzu edilen
bir durum.
Trump’ın
kabul görmeye ve hayranlık duyulmaya çok ihtiyacı var. Her kelimesinde, bu
arzusunu gözler önüne koyuyor. Örneğin, bir gazetecinin, Trump’ın
‘iyi biri olmadığı’ yönündeki yorumuna cevap olarak defalarca şu
sözleri tekrarladı : “Ama aslında gerçekten öyleyim. İyi birisi olduğumu
düşünüyorum.”
Trump,
kendini her gün övüyor hatta zaman zaman, diğer insanların takdir kelimelerini
bekleyemiyor ve üçüncü tekil şahıs kullanıyor: “Bence Trump, çok daha
iyisini yapacak” (İŞİD’le pazarlıklar konusunda), “Bence Trump,
Tanrı’nın şimdiye kadar yarattığı en iyi Başkan olacak”, “Sanırım onu
yeneceğim ve sanırım onu yenebilecek tek insan benim. Hillary Clinton’ı
yeneceğim.”
Trump’ın
davranışları, kendini aşırı önemli gördüğünü –Görkemli Trump hissiyatını
–sıklıkla gözler önüne seriyor. Trump, kendini muhteşem bir "Başarı
Abidesi", "Üstün İnsan" ve "Şampiyon" olarak
görüyor. Kimsenin, hiçbir işi ondan daha iyi yapamayacağını, ısrarla
vurguluyor: “Muhteşem bir duvar inşa edebilirim ve inanın, hiç kimse
benden daha iyi bir duvar inşa edemez.”
Bu tarz, sözel bir kurgu aslında... Trump’ın
insanları, ancak herşeyden önce kendisini, muhteşemliğine ikna ve yaralı öz
güvenini telafi etme ihtiyaçlarını maskeliyor. New York Times’dan Jason
Horowitz’e göre Trump, evinin katı kuralları uyarınca “ailesinin
sıkıca sarılmadığı veya öpmediği” bir çocuk olarak yetiştirilmiş ve bu
nedenle, hiper rekabetçi [2] olmuş. Erken çocukluk yıllarında,
babasının gözünde yeteri kadar iyi olmak için tek yol başarıymış.
Ne var ki Putin, Trump’ı asla
bir "Kazanan" ya da "Üstün İnsan" olarak
görmeyecek.
Peki neden görmeyecek?
Öncelikle Putin, iletişim kurduğu
kişiyi derinlemesine inceler. Trump’ın davranışları hakkındaki
ilk incelemelerde, onun kırılgan, kolay incinir, kabul görmeye ve onaylanmaya
çok ihtiyaç duyan birisi olduğunu anlayacaktır.
İkinci olarak Putin, Trump’ın
psikolojik zayıflıklarını hissettiği zaman, onu anında kenara itecek ve “bölgeyi
fethedecek.” Bu Putin’in doğal refleksi; kişisel bir şey değil,
sadece politika.
Ve üçüncüsü Putin, Trump’tan
gerçekten hoşlansa dahi, içine kapanık ve soğuk yapılı bir insan olarak, ona
karşı sıcak duygularını açık bir şekilde ifade edemeyecektir. Trump, Putin’in
hayranlık dolu kelimelerini duymayı bekleyecek, hatta bunu açıkça talep
edecektir. Trump’un sevilme ve kabul görme ihtiyaçları, Putin’in
iki katından fazla görünüyor. Bu demek oluyor ki, beklediği onaylanmayı
göremediğinde Trump, Putin’den nefret edecek ve onu en azılı
hain olarak görecektir... Umutlarına ihanet eden insan.
Aşağılanan ve küçük düşürülen Trump’ın,
Putin’le mum ışığında, yapıcı diyaloglarla bezenmiş, romantik bir akşam
yemeği düşünden vazgeçeceğini söylemeye bile gerek yok. Bu hayal kırıklığının
ardından bir misillemeye girişecek olan Trump, düşmanını acı verici bir
şekilde cezalandırmayı deneyecektir. Sonuç olarak, ABD ve Rusya arasındaki
çatışma, akut bir kişisel sorun haline dönüşebilir ve bu nedenle, gerginlik
ciddi bir şekilde artabilir.
Trump,
gerçekten özel bir insan olduğuna inanıyor ve sadece kendi kahramanlık
seviyesindeki insanlarla iletişim kurmak istiyor. Putin için sorun, Trump’ın,
ona denk birisi olmayışı.
Evet şüphesiz ki, Trump, iyi bir iş
adamı (ancak rekabet konuları iş dünyası değil). Trump, politikada bir
amatör, barutun kokusunu asla almamış birisi. Tecrübeli savaşçı Putin,
çaylak ve acemi Trump’ı bir baba gibi evlat edinebilir ya da askeri
güzel sanatlar sınavları için ona birkaç ders verebilir. Rusya Başkanıyla,
iyi ilişkiler kurma konusunda başarılı olacağını açıklayan Trump, ilk
derste hayal kırıklığına uğrayacak, ikinci derste ise öfkeden çıldıracaktır.
Putin ve
Trump, ortak bazı psikolojik özelliklere de sahipler ancak bunlar,
ikisini birbirine yakınlaştıracak yapıda değiller. Putin ve Trump,
empati –başka bir insanın duygularını anlamada yetersizlik –eksikliği konusunda
ortaklar ve kendilerini, başka bir insanın yerine koyamıyorlar. Ancak bu,
onların anlaşılmaya ihtiyaç duymadıkları anlamına gelmiyor. Tamamen farklı bir
tür, kabul görme ihtiyaçları var.
Putin’in
muhteşemliği, onun gözleriyle baktığınızda, yönetimi altındaki Rusya’nın
görkeminin bir yansıması. Eğer Rusya takdir edilir, saygı duyulur ve
korkulursa, onun da başkan olarak kabul gördüğü, rolünün gereklerini layıkıyla
yerine getirmeyi başardığı anlamına gelir bu durum.
Trump
ise, kişisel olarak elde ettiklerinden, başarılarından ve farklılığından ötürü
muhteşem biri olduğunu düşünüyor. Dışarıdan gösterilen saygı ve onaylamayla,
özgüvenini sürekli beslemeye ihtiyaç duyuyor. Putin, böyle bir
psikoterapist rolüne ya da dalkavukça davranışlara hazırlıklı değil.
Trump’ın
sonsuz global güce sahip olma hayali, çok geçmeden sona erecek. Eğer Trump’ın
ve Putin’in güce duydukları ihtiyacı kıyaslayacak olursak, bu konuda
Putin’in ihtiyacı çok daha fazla: Putin 14.8 – Trump 6.9. Bu
sebeple, Putin’in güç konusundaki refleksleri, kendisinden daha zayıf
olan Trump’a boyun eğmesine olanak vermez. Putin, sert davranacak
ve patronun kim olduğunu gösterecektir Trump’a. Amerika’nın, Rusya için
kârlı görünmeyen tüm tekliflerini tersleyecektir.
Bu davranış karşısında,
Trump’ın iyice morali bozulacak ve kişilik yaraları darbe ve hatta alev
alacaktır. Bu durum, “yetersizlik etkisi” –başarısızlığa cevap
olarak hissedilen negatif ruh hali –yaratabilir. Böyle zamanlarda birey,
sıklıkla başarısız olduğu gerçeğini inkar eder veya sorumluluğu diğer kişiye
yansıtır. Yetersizlik etkisi, kendisini giderek artan bir kırgınlık, güvensizlik,
şüphecilik, saldırgan davranışlar ve olumsuz tavırlar olarak ortaya koyabilir.
Bu ruhsal durum, fazlasıyla abartılı tutkularını koruması için bireyin defansif
tepkiler vermesine sebep olabilir ve bireyi, kendi ruhsal çöküşünü fark
edemeyeceği bir algı dünyasına itebilir. Yetersizlik etkisi, çok önemli
kararlar alma sürecine, aylar boyunca sürecek zararlar verebilir. Öz güven
krizi yaşamakta olan bir lider, parmağı nükleer tetikte olan, tehlikeli bir
Başkomutan demektir. Bu duyugusal ruh hali içinde ülkesi ve dünya adına atacağı
adımların sonuçları tahmin edilemez.
Yüksek güvensizlik seviyeleri, Trump
ve Putin arasında, iyi ilişkiler kurulmasının önündeki engellerden
biridir. (Putin 13.7 – Trump 8.0) Bu rakamlar, bir açıdan
bakıldığında politikacılar için ortak bir özelliktir ancak diğer yandan,
bireyler arasında açık, yapıcı ve verimli kişisel ilişkiler kurulmasının
önünde, hatırı sayılır ölçüde ciddi bir engeldir.
Trump’ın
iletişim tarzı, onun kişisel markasının bir parçası. Trump kendini
beğenmiş, karşısındaki hor gören, kibirli bir insan. Küstahlığı, sınır
tanımıyor. Patolojik kabalığıyla gurur duyuyor, Trump. Ancak her
psikoloğun bildiği üzere, bireyin sözel saldırgan davranışlarının
ardındaki gerçek, zayıflık gösterme korkusu ve kendini koruma arzusudur. Sözel
saldırganlık, her zaman kendini koruma ihtiyacına işaret eder.
Ettiği hakaretlerle tanınan Putin,
zehirli ve alaycı diliyle, böylesi sert ve sözel bir boks maçında rakibiyle
mücadele edecek ve onu yenecektir. Eğer Trump, Rusya’yı veya Putin’i
umursamazca eleştirecek olursa, alaycı ve iğneleyici demeçler üzerinden yapılan
bir yumruk kavgası yaşanacaktır. Ve Trump’ın bu kavgayı kazanabileceğine
ilişkin ciddi şüphelerimiz var.
İki politik liderin karşılıklı hakaretleri,
diplomatik protokol ve nezaketin ötesine geçerek, her ikisini de, riskli
davranışlarda bulunmaları yönünde provoke edebilir.
Trump,
insanları, amaçlarına ulaşmak için kullandığı aletler olarak görmeye alışmış
birisi. Ve bunu özellikle saklamıyor. Ancak Putin’i kullanma konusunda
başarısızlığa uğrayacaktır.
Putin de, aynı işi nasıl yapacağını iyi
biliyor. Dahası Putin, çocukluk yıllarından bu yana, birisi tarafından
kullanılmaya direnmek için her zaman tetikte. Onun için önemli olan, durumun
kontrolünü elinde tuttuğunu hissetmek ve diğer insanlarla olan ilişkilerinde
inatçı ve boyun eğmez bir tarzı var. Trump’ın, onu kullanmaya yönelik
tüm girişimlerini, tereddüt etmeden engelleyecektir. Batılı liderler, Sochi’de
düzenlediği Olimpiyatları görmezden gelerek onu aşağıladılar ve bununla yetinmeyerek
yaptırımlar ve G-8 zirvesinden çıkartarak daha da utandırmak istediler.
O günden bu yana, misilleme yapmak ve Batılı liderleri, kendi amaçları
doğrultusunda kullanmak için sürekli yeni fırsat pencereleri arayışında, Putin.
Kırılgan Trump, kolay ve uygun bir
hedef olabilir. Buna ek olarak, Rusya Başkanı olduğu 2000 yılında, Trump’ın
vermiş olduğu demeci, Putin’in ıskalamış olması pek ihtimal dahilinde
değil; “Rusya’ya ve diğer alıcılara şunu söylememiz gerekiyor. Eğer bizden
on sentlik bir bozukluk bile istiyorsanız, bizim dansımıza uymak zorundasınız;
en azından ulusal güvenliğimizi ilgilendiren konularda. Bu insanlar, bizim
onlara olduğumuzdan daha fazla muhtaçlar bize.”[3]
Çok daha sonraları, 2015 yılında, Rusya’ya
daha sert yaptırımlar uygulanması için çağrıda bulundu, Trump. Putin’in
harika bir hafızası var ve kendisini aşağılamayı deneyen herkese ve her şeye
karşı, içinde intikam duygusu besler.
Hem Trump, hem Putin katıksız
birer pragmatist. Sonuç, başarı ve kâr odaklı yürütüyorlar işlerini.
Taktik manevralar yapma konusunda kabiliyetliler. Bu özellikleri,
ideolojik engeller olmadan, dış politikada işbirliği konusunda ortak bir zemin
bulmalarına yardım edebilir.
Son zamanlarda, Putin’in
penceresinden bakıldığında kabul edilebilir gibi görünen demeçleri oldu, Trump’ın.
Bu demeçlerde en az üç önemli, dış politika konusu yer alıyor: Rusya ve Birleşik
Devletler arasında diyalog ve yapıcı ilişkiler ihtiyacı, Irak’ın
askeri işgalinin olumsuz sonuçları ve İŞİD’e karşı sürdürülen savaş. Ne
var ki, Trump’ın inanışına göre, “Hiç kimse İŞİD’e karşı, Trump’tan daha
sert olamaz. Hiç kimse.” [4]
Şüphesiz ki, Trump’tan gelecek olan yapıcı
teklifleri değerlendirmeye alacaktır, Putin. Eğer bu teklifler ona
belirli bir dış politika avantajı ya da garanti edilmiş ekonomik çıkarlar
içeriyorsa, neden olmasın? Özellikle, bu çıkarlar, Putin’in, ülkenin
lideri olma anlayışına ilişkin çıkarlar ise. Putin’in görev motivasyonu,
kişisel arzularını tatmin etme motivasyonunun üzerinde yer alıyor. Onun, “Yapmak
zorundayım,” puanı -1.5, ancak “Temenni ederim,” puanı 5.9.
Eğer Trump’la taktiksel işbirliği yapmak Rusya’nun yararına olacaksa,
Putin bunu değerlendirir. Ancak unutmamalıyız ki, Putin, her zaman
ilişkilerden ziyade sonuçlara odaklıdır.
Dış politika ve alınacak askeri kararlar,
ulusal güvenliğin merkezinde yer alırlar. Her iki liderin, bilgiye ilişkin
yaklaşımları, ileride alacakları kararların özelliklerini anlama konusunda
önemlidir. Ulaşılacak bilginin doğruluğu ve yeterliliği, verilecek kararların
kalitesini etkiler.
Demeçlerinde kullandıkları tek konuya özel
veya genel bilgiler, düşünceleri temelinde, ne tür bilgileri tercih ettiklerini
yansıtmaktadır.
Trump,
tek konuya odaklanmamış, daha genel bilgileri kullanıyor. Belirli bir konuya
özel bilgilere, normal bir bireyden dört kat az referans veriyor demeçlerinde: (-4.5).
Putin ise konuya özel bilgileri kullanmayı tercih ediyor ve sıradan bir
insanla, hemen hemen aynı seviyede puana sahip bu alanda: (0.8).
Trump, ne söylediğinden pek emin
değilmişcesine, kelime ve cümlelerini sık sık tekrarlıyor, aynı fikri defalarca
dile getiriyor. Bu konuşma tarzı, onun dış politikaya ait fikir
eksikliğini teyit eden bir durum.
Aşağıda CNN'den Jake Tupper ile
yapmış olduğu röportajdan bir alıntı bulabilirsiniz. Bu söyleşi askeri konular
üzerine Trump’un vermiş olduğu demeçlere tipik bir örnek.
TAPPER:
Sanırım, Irak’taki petrol kuyularını bombalamak istediğinizi söylediniz…
TRUMP: Evet.
....
TAPPER:
Ancak Irak’ın, Irak hükümetinin, onların petrol kuyularını bombalamamızı
isteyeceklerini sanmıyorum.
TRUMP:
Burada, burada… Irak hükümeti mi? Irak’ta bir hükümet yok ki. Sözde Irak
hükümeti, İran’lılarla görüşmek üzere dün İran’a gitti. İran, Irak yönetimini
ele geçirecek. Bu kadar basit, tamam mı? Bu kadar basit.
TAPPER: Irak’ın,
Irak hükümetinin, siz onlara ne isim verirseniz verin, Irak’taki petrol
kuyularının bombalanmasını destekleyeceklerini hiç sanmıyorum…
TRUMP:
Kimin umurunda?
TAPPER: Peki.
TRUMP:
Irak’taki hükümeti umursamıyorum. Onlar yozlaşmış insanlar. Irak hükümeti,
tamamen yozlaşmıştır. [5]
Bu Trump’ın muhakeme yetisi, en kibar
tabirle, hafif siklet görünüyor. Trump’ın askeri kararlarını, aynı tavır
içinde alacağını hissedenler var. Kolaylıkla, kendinden şüphe etmeden, ABD
ile dost olan bir hükümetin topraklarını bombalayabilir. Ancak askeri
kararlar, Manhattan’daki bir binayı yıkmaktan çok daha risklidir.
Trump’ın
en önemli zayıflığı, dış politika ve özellikle de askeri politikalar
alanlarındaki tecrübesizliği. Bu konuda, en iyi uzmanları göreve çağıracağını belirtti.
“Kendi ordumuz içinden bulacağım, General Patton veya General
MacArthur’u bulacağım, doğru adamı bulacağım. Ordunun başına geçecek adamı
bulacağım ve bu sistemin gerçekten işe yaramasını sağlayacağım. Kimse, hiç
kimse bizimle uğraşamayacak.”[6]
Bu Birleşik Devletler için kesinlikle iyi
bir şey ancak dünya için yeterli değil.
Şüphesiz ki, işin doğası gereği tüm
adayların başkanlık konusunda tecrübesiz olduklarını söylemek mümkün. Bu
doğrudur. Ancak dış politika veya askeri konularda, belli bir tecrübeye sahip
adaylar da var. Ne yazık ki Trump, onlardan biri değil.
Böylesi kolay bir hedef,
açıkgöz ve rakibinin hatalı adımlarını kullanma konusunda yetenekli Putin’in
hoşuna gidecektir. Amatör Trump’ın her gafını, yüzünde sinsi bir memnuniyet
gülümsemesiyle, ona karşı kullanacaktır, Putin.
Trump,
başkanlık yarışındaki kötü çocuk olmaktan hoşlanıyor. Putin, Trump’ın
kendini bu şekilde ifade ediyor olmasından kesinlikle memnundur. Ve her şeyden
önemlisi, dünya uluslararası politikalar arenasının bir erkekler dünyası
olduğunu ve Trump’ın o dünyada, sadece küçük bir çocuk olduğunu
göstermekten büyük keyif alacaktır.
[1] Sylvia Thompson. Sylvia
Thompson. Trump, Erkek Savaşçı. Renew America. 19 Eylül 2015.
www.renewamerica.com/columns/sthompson/150919
[2] JASON HOROWITZ. “Donald Trump’s
Old Queens Neighborhood Contrasts with the Diverse Area Around It.” NYT,
22 EYLÜL 2015
[3] Donald Trump. The America
We Deserve. Renaissance Books, 2000, Sayfa 134
[4] Fox News. 27 Ekim 2015
[5] CNN. 28 Haziran 2015
[6] http://www.donaldjtrump.com/media/a-little-touch-of-trump.
23 Haziran 2015