Necati Özkan ve Seçim Zamanı

3 Şubat 2015 Salı

Ukrayna'dan Yükselen Çığlık

Kısa bir süre önce, Kiev’de bir dizi eğitim vermeye davet edilmiştim. Yaşları 25 - 40 arası olan 110 civarında profesyonel iletişimci grubu ve üniversitelerin gazetecilik fakültelerinde okuyan 500’ün üzerinde öğrenci grubu için iki ayrı tip eğitimlerdi.

Geleceğe ilişkin umudun ve cesaretin neredeyse yok edildiği Kiev’de 3 gün boyunca konumlandırma, kampanya yönetimi, iletişim stratejisi ve uygulama içeren eğitimler verdim. Çok ilgili, iletişimin stratejik ve taktik olanaklarını öğrenmeye odaklanmış iyi eğitimli ve meraklı insanlarla muhatap oldum. Başka ülkelerde karşılaştığımdan daha faal ve daha meraklı gruplardı. 

Bunca ilgi ve odaklanmanın nedeni elbette ki Ukrayna’da devam eden iç savaştı. Kırım’ın dünyanın gözü önünde Rusya tarafından ilhak edilmesi; ardından Doğu Ukrayna’da başlayan iç savaş, Ukraynalıları iletişim konusunda daha fazla odaklanmaya yönlendirmişti. Çünkü ülkelerindeki asıl savaşın Rusya ve Rusya yanlılarınca “sahada değil zihinlerde” yapıldığını düşünüyorlardı. 

Eğitimlere katılanların önemli bir bölümü, ben Kiev’den döndükten sonra mail ve sosyal medya araçlarıyla benimle iletişim kurmaya devam ettiler. Hemen her gün Ukrayna’da olan bitenlerle ilgili bir mail veya mesaj alıyorum.

Bugün sizlerle bunlardan birini, Psikolog Elena Grigoryev’in gönderdiği maili paylaşacağım. Dr. Grigorvey, Karadeniz’in karşı kıyısındaki komşumuzda son bir yıl içinde 16.000’den fazla insanın hayatını kaybettiğini söylüyor ve Ukrayna’daki iç savaşa duyarsız kalmanın dünya için yaratacağı tehlikelere dikkat çekiyor:

“Savaş, diğer birçok Ukraynalı gibi beni de hazırlıksız yakaladı. Makyevelli’nin aforizmasını şimdi anlıyorum: “Savaştan kaçılamaz. Savaş ancak ertelenir. O da düşmanınızın yararına.” Tabii ki ben de başta “sağduyu muhakkak galip gelir” diye düşünüyordum.

Sonra savaş başladığında bir türlü inanmak istemediğim dehşetin içine sürüklendim. İnsanlarımız için endişelendim... Askerlerimiz için endişelendim... Geceleri uykuya dalmadan önce halkımız için dua ettim... Aylarca sabah uyandığımda ilk düşüncem cephedeki askerlerimizin durumu oldu...

Profesyonel bir psikolog olarak savaşın insan ruhunda nasıl travmalara yol açtığını iyi biliyorum. Bu yüzden Ukrayna’nın doğu bölgesindeki askerlerimize yardım etmeye karar verdim.

Şunu belirtmeliyim ki Doğu Ukrayna’da geçirdiğim zamanlarda kendimi çoğu kez gerçeklikten soyutlanmış hissediyorum. Özellikle Rus propaganda makinasının yaydığı saçmalıkları görünce insan kendini öyle hissediyor. Kafka tarzı bir gerçeklik var orada.

Mesela Rus propaganda makinası bize “Nazi” diyor. Ama öte yandan aynı makinanın sözcüleri bir “Rus dünyasından” bahsediyor ve millet olarak varlığımızı inkâr ediyorlar. Şimdi düşünün; yarın öbür gün gelseler ve size deseler ki “Türkiye yoktur; burası “Rus dünyasının” bir parçasıdır. Buna karşı çıkanlar Nazi’dir ve yok edilmelidirler.” Bu argüman, saldırgan bir politikayı haklı göstermeye çalışan sudan bir bahane değil mi?

Rusya, dünyayı ikna etmek ve askeri hedeflerine ulaşmak için “vyshivatniki” denen özel provakatör timler görevlendirdi. Kremlin bu özel timlere insanlık adına utanç duyulacak işler yaptırıyor. Bu paramiliter ekipler, kendilerini Ukraynalı gibi göstererek Doğu Ukrayna’da provokasyonlar yapıyor. Dünyanın en uysal milletlerinden olan Ukraynalıları cani gibi göstermek için sayısız cinayetler işliyorlar. Bu propaganda yöntemi dünyada değil ama, belki Rusya vatandaşları arasında işe yarar.

Öte yandan Ukrayna’da yaşananlar konusunda Avrupa çok ilgisiz. Sadece Avrupa halkının değil, entellektüel sınıfların ve siyasetçilerin bile ilgi ve bilgi düzeyleri hayal kırıklığı uyandıracak kadar düşük. Az sayıda politikacı ve parmakla sayılacak sayıda gazeteci Ukrayna'daki iç savaştan kaynaklanan risklerin dünya için ne anlama geldiğini kavrayabiliyor.

Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün ihlaline karşı duyarsızlık, yarın başka ülkelerin topraklarının bölünmesini de tetiklemez mi? Ukrayna’nın kuruluşunu sağlayan uluslararası anlaşmaların ihlaline karşı duyarsızlık, başka ülkelerin kuruluşunu sağlayan anlaşmaları da prensip olarak ortadan kaldırmaz mı?

Peki ya “Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması” ne olacak? Bütün bu olanlardan sonra bugün örneğin Iran halkına, “dünya barışını korumak için nükleer programınızı durdurun” denebilir mi? Bir ülkenin vatandaşları kendi ülkelerini koruyamayacaksa, başka kimden korumasını bekleyebilir ki?

Rus hükümetinin neden bu kadar agresif bir yol kullandığını çok düşündüm. İşgalci bir ülke olarak Rusya’nın, dün ne yaptıysa bugünün modern dünyasında yine aynısını yapmaya devam ettiğini anladım. Yakutistan , Buryatin, Başkurdistan, Dağıstan ... gibi onlarca farklı etnik, kültürel ve dini kökene sahip halkın yaşadığı tüm bu ülkeler hala Moskova’nın işgali altında. Moskova, bu ülkelerin kaynaklarını yiyip bitiriyor ve geriye sadece çöp bırakıyor.

Daha net anlaşılması için size yakın halklardan örnekler vereyim: Örneğin, Müslüman Türklerin yaşadığı Başkurdistan Cumhuriyeti… Başkurdistan, Dubai kadar zengin petrol yataklarına sahip bir ülke. Ama tüm bu zenginliğin Başkurtlara hiç bir faydası yok. Başkurdistan’da bırakın petrole dayalı refahı, doğru dürüst karayolu bile bulamazsınız. Üstelik ülke petrol endüstrisinin yarattığı muazzam çevre sorunları ile başbaşa bırakılmıştır. 

Unesco’ya göre ülkenin Yukarı Ural bölgesi, dünyadaki en kirli alan. Son yıllarda bunlar yetmiyormuş gibi, Başkurdistan’ın diğer önemli zenginliği olan ormanlar, Moskova tarafından talan edilmeye başladı. Ülkenin akciğerlerine insafsızca kıyılıyor ve zenginlikler çalınıyor. Zenginliklerin sahibi Başkurtlar ve diğer halklar ise kendi ülkelerinde dibine kadar yoksulluğu yaşıyorlar.

Türk kökenli bir diğer halkın yaşadığı Dağıstan'da da durum aynı. Bu ülkenin petrol zenginlikleri de Moskova tarafından çalınıyor. Yada Türk kökenli diğer iki halkın yaşadığı Moğolistan sınırındaki Buryatya ve Yakutistan Cumhuriyetleri… Aslında  federal cumhuriyetlerin hiç birinde durum farklı değil.

Ekonomik zenginlik aracı olmanın ötesinde, çeşitli ülkelere karşı stratejik bir şantaj silahı olarak da kullanılan meşhur “Rus doğalgazı” ise Kuzey Buz Denizi’nin kenarındaki Yamal-Nenets Özerk Bölgesi halklarına aittir.

Buna benzer acı tecrübeleri yüzlerce yıldır yaşamış olan biz Ukraynalılar, yeniden Rus işgalinin ve soygununun bir parçası olmak istemiyoruz. Bu nedenle ülkemizi savunuyoruz. Savunmaya devam edeceğiz. Lütfen çığlığımızın Türkiye’de duyulmasına yardım edin. Yardımlarınız için şimdiden teşekkürler”

14 Ocak 2014, Radikal 

Hiç yorum yok: