Adaletsiz yarış haftaya start alıyor. |
Mevcut yasal altyapısı ve YSK tarafından tanımlanmış
süreçleri itibariyle Cumhurbaşkanlığı yarışı, neredeyse bir Ali Cengiz oyunu.
Herşeyden önce, belirli bir kişi için
Çankaya koltuğunu garantilemek üzere çıkarılmış bir yasa var ortada. Yasayı
çıkaran irade, demokratik bir yarış yerine, bir çeşit kaptı kaçtı oyunu
sahnelemeyi planlamış.
26 Ocak 2012’de yürürlüğe giren 6271 sayılı
Cumhurbaşkanlığı Seçim Kanunu’nda, adil bir kampanya yapılmasını engelleyecek türlü
önlemler peşinen alınmış. Hepimize, sanki adil ve demokratik bir yarış varmış
ve bizim irademiz sandığa bir şekilde yansıyacakmış gibi bir film izletiliyor. Oysa,
eli kolu bağlı rakiplerini dövmeye alışmış ağır siklet bir boksörün, final maçından
başka bir şey değil sözkonusu olan.
Bütçe
toplanana kadar kampanya bitecek
Kampanyaların finansmanı bir başka
zorluklar ve tuzaklar silsilesi. Adaylar ancak 14 Temmuz’da kampanya bütçesi
için fiili olarak harekete geçebiliyor olacaklar. Kampanyaların bütçeleri
seçmenlerden bağış olarak toplanacak. Şirketler, vakıflar, partiler ve tüzel
kişiler bağış yapamayacak. Ve Bağış yoluyla toplanan her bir kuruş aday adına
açılacak banka hesabına yatacak. Ödemeler o hesaptan gerçekleştirilecek.
Arka planı kendilerine destekleyen partiler
tarafından titizlikle organize edilmediği sürece, İhsanoğlu ve Demirtaş’ın medyada
etkili bir kampanya yapabilecek fon miktarına erişmeleri neredeyse imkansız.
Başbakan Erdoğan’ın kampanya makinası için fon toplamak muhtemelen işten bile
sayılmaz. Ayrıca Erdoğan’ın başbakanlık makamının ve devlet gücünün her türlü
imkanını kullandığı ve kullanmaya devam edeceği bir sır değil.
Medya
yarışı daha da adaletsiz hale getiriyor
Yasal altyapı gayri adil de, diğer koşullar
adil mi? Asla değil.
Örneğin adayların tanınırlığı meselesi… Başbakan
Erdoğan’ı beşikteki bebek bile tanırken, Ekmeleddin İhsanoğlu ismini seçmenlerin
%99.99’u ilk kez duydu. Demirtaş’ın tanınma oranı iki adayın ortasında bir yerlerde.
Adaletsizlik medya tarafında o denli ayan
beyan ortada ki... Örneğin Erdoğan’ın adaylığını açıkladığı ve geçtiğimiz
Çarşamba günü Ankara ATO’da yapılan toplantıyı 28 TV kanalı aynı anda canlı olarak
yayınlandı. Tek bir gün için Erdoğan adına 28 saatten daha fazla bir TV
kullanımı demek oluyor bu canlı yayınlar.
Parayla, korkuyla, görev gereği, eşit
davranma zorunluluğu gereği bile olsa diğer adaylar için böyle bir durum söz
konusu değil.
Rakamlar
yalan söylemez
Bu adaletsiz yarışta medyanın durumu o
denli acıklı ki… Örneğin çeşitli medya takip şirketlerinin verilerine göre, 16 Haziran- 3 Temmuz 2014 tarihleri arasında basında Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili toplam 151.965
adet haber yayınlanmış. Prof Ekmeleddin İhsanoğlu ile ilgili haberlerin sayısı 4.389. Selahaddin Demirtaş ile ilgili haber sayısı ise sadece 476.
Aynı dönemde, TV kanallarında Erdoğan 3.227
kez, İhsanoğlu 2.273 kez, Demirtaş ise 870 kez haber yapılmış.
Nereden bakarsanız bakın, ortada demokratik
bir yarış değil, katmerli adaletsizlikler silsilesi var. Yeryüzünde aklıbaşında
hiç kimse bizdeki Cumhurbaşkanlığı seçimlerine bakarak; “Bu ülkede serbest
seçimler var”, “Bu ülkede demokrasi var” diyemez. Hele ki, seçim gecesi ülkenin
dört bir tarafında ortaya çıkıveren trafo kedileri söz konusu oluyorken.
İçinde yaşadığımız; seyircisi, parçası ve
oyuncusu olduğumuz şey, bir demokrasi değil. Sadece bir demokrasi illüzyonu.
Bu illüzyonu bozacak ve adaletsizlikleri
alt edecek yegane güç, doğru stratejiye dayanan bir büyük fikir olabilir. Ancak
büyük bir fikrin cesareti, mevcut organize oyunu bozabilir. İhsanoğlu veya
Demirtaş, Goliath’a karşı David olmayı becerebilirlerse seçimden kendilerini
mutlu edecek bir sonuçla çıkabilirler.
Radikal, 5 Temmuz 2014, http://www.radikal.com.tr/yazarlar/necati_ozkan/demokrasi_illuzyonu-1200272
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder