Türkiye ile Rusya arasında yaşanan gerilimin kısa sürede biteceğine
ilişkin bir emare hala ortada yok. Türkiye tarafı baştan beri alttan alan,
ilişkiyi yumuşatmaya dönük mahcup bir siyaset ve iletişim dili uyguluyor. Rusya
tarafı ise, devlet başkanı Putin’in kafasındaki nihai sonucu elde edinceye
kadar tavrını sürdürecek araçlar kullanıyor.
Önce Türkiye’den bazı malların ithalatı durduruldu. Ardından vizesiz
seyahat kararı iptal edildi. Rusya’daki Türk şirketlerinin merkezleri bir
aşiret devletine yakışır kabalıkta basıldı. Bazı iş adamlarımız hukuksuz
şekilde tutuklandı. Bankalarımızın Rusya ofisleri sudan gerekçelerle basıldı. Öğrencilerimiz
başta olmak üzere vatandaşlarımız sınırdışı edilmeye ve Rusya’da yaşayan Türk-
Rus aileler parçalanmaya başlandı.
Geçtiğimiz hafta ülkemizdeki çeşitli bankaların ve kamu kuruluşlarının
sitelerine karşı yapılan ve hayatı pek çok yerde durma noktasına getiren siber
saldırı da bu kapsamda devreye sokuldu.
Bu sürecin en önemli araçlarından biri, dünya kamuoyunu etkilemeye ve
Rusya’nın nihai hedeflerine hazır hale getirmeye yönelik olarak yürütülen tek
taraflı propaganda savaşı.
Dün Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Tanju
Bilgiç’in
bir açıklaması düştü ajanslara. Sözcüye göre "Kırım Tatar Taburu" adıyla anılan ve Ukrayna’nın Herson bölgesinde oluşturulacağı ifade
edilen gönüllü birliklere, Türkiye'nin destek verdiği veya vereceği yönündeki
iddialar gerçek dışıydı.
Dışişleri sözcüsü Bilgiç, "Bu asılsız
iddialar üzerine 'Rusya'nın bir kez
daha sırtından vurulduğu' yönündeki Rusya kaynaklı açıklamalar son
dönemde ülkemize karşı yürütülen kara
propagandanın devamı niteliğindedir” diyordu. Anlaşılan o ki, Rusya,
Ukrayna’da yapmaya hazırlandığı bazı hamleleri de Türkiye ile ilişkilendirmeye
hazırlanıyordu.
Yakın geçmişteki çeşitli uluslararası meselede
Rusya’nın aynı tür yöntemleri izlediğini biliyoruz. Rusya’nın muhataplarına
karşı etkileyici hikayeler yazacak bir dezenformasyon makinasına sahip
olduğunu, propagandanın çeşitli türünü birlikte kullanan hibrit bir sisteme
sahip olduğunu defalarca gördük.
1990’larda Moldova’nın Transdinyester bölgesi ile ilgili çıkan çatışmada ve Dağlık Karabağ’da, ardından 2000’lerde Gürcistan'ın Osetya bölgesindeki
çatışmada bu propaganda makinasının
nasıl mükemmel çalıştığını izledik. Keza 2014 yılında Kırım’ın ilhakı sürecinde ve ardından Ukrayna’nın doğusunda yaşanan iç savaşta da, Rus propaganda
makinasının dünyayı nasıl etkilediğine şahit olduk.
Bildiğimiz kadarıyla Türkiye tarafında Rusya’nın
dezenformasyon yöntemlerini algılayıp ona karşı mücadele edebilecek merkezi bir yapı yok. Aslında Başbakanlık,
Dışişleri Bakanlığı ve Savunma Bakanlığı’nın bu konuda birlikte hareket etmesi;
bilişim ve iletişim uzmanlarından oluşan bir “Strateji takımı” kurması şart.
Çünkü, daha dün Kırım ve doğu Ukrayna örneklerinde
gördüğümüz gibi, Rusya’nın sistematik propagandası giderek yoğunlaştıracaktır. Kendi
kanallarında yayınladıkları haber, video ve röportajların önemli kısmını, diğer
dillere çevirip aktaracak ve zihinleri adım adım hazırlayacaklar.
Sadece son 10 günden kaç örnek verelim…
Örneğin, önce Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’den düşürülen uçağın
kara kutusunun uluslararası uzman bir heyetin önünde açılacağını ve uçağın
düşürülmesiyle ilgili gerçeklerin gün yüzüne çıkarılacağını söylediğini duyduk.
Ardından ne olduysa, Putin bu kararından vazgeçti ve “karakutudan ne çıkarsa çıksın Rusya’nın tavrından ve taleplerinden vaz
geçmeyeceğini” ilan etti. Ve sonunda uçağın kara kutusu açıldı ama ne
hikmetse “hasar gördüğü için kayıtların
okunamadığı” bilgisi yayınlandı.
Benzer şekilde geçen hafta CHP milletvekili
Eren Erdem’in “Batılıların Suriye’ye
Türkiye topraklarından sarin gazı gönderdiğine” ilişkin sözlerinin, Rus
propaganda makinası tarafından
çarpıtılarak servis edildiğine ve bu propagandaya Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın
ve Başbakanı’nın bile, Milletvekilinin gerçekten ne söylediğini gerçeğini
araştırmadan inandığına şahit olduk. (http://m.ria.ru/syria/20151225/1348847002.html)
Bir başka örnek geçen hafta, Rus kanallarında
ve internet sitelerinde ne olduğu belirsiz bazı hava görüntüleri eşliğinde “Türkiye’nin IŞID ile petrol kaçakçılığı yaptığı”
ilişkin haberler yayınlanmaya başlamasıydı. (https://www.rt.com/news/327063-russian-intelligence-oil-tankers-turkey/)
İlginç olan, tüm bu bilgi, haber ve görüntülerin Rus Savunma Bakanlığı kaynaklı
olmasıydı.
Bize göre bütün bunlar, Rusya’nın Türkiye ile
ilgili global zihinleri hazırlama sürecinin aşamaları. Bu hazırlıklar, Türkiye
ile batı arasındaki zaten gevşek olan bağları, hükümetler nezdinde olamasa bile
kamuoyu nezdinde koparma çabalarıdır.
Türkiye’yi yönetenlerin, nedeni ve nasılı ne
olursa olsun, Rus uçağının düşürülmesinden önceki pozisyona kolay kolay
dönülemeyeceğini anlaması gerekir. Bir yandan ilişkilerin ateşini düşürmek için
elden geleni yapmalı… Diğer yandan Rus tarafıyla doğrudan iletişim kanallarını
çalıştırmak için çaba sarfetmeli… Ama bunların yanısıra uzun bir sürece
yayılacağı anlaşılan büyük fotoğrafı doğru kavrayıp, Rus propaganda makinasına
karşı güçlü bir strateji ve uygulama ekibi görevlendirilmelidir.
Öte yandan, Türkiye’nin kendi enerji güvenliği
ile ilgili olarak yapması gereken ilk doğru hamle, Akkuyu Nükleer Santral Projesini
kendi iradesiyle iptal etmektir.
Eğer her musibette bir hayır aranacaksa, bu
hayır Akkuyu olacaktır. Etraflıca etüd edilmeden, uluslararası bir ihale
açılmadan koşulsuz şekilde Rusya’ya ikram edilmiş olan ve Türkiye
vatandaşlarına minimum 77 milyar dolarlık bir devasa faturayı ödeme zorunluluğu
getiren Akkuyu’nun iptali, Rusya’yı yönetenlere bu akıl dışı gidişattan ne
kadar zararlı çıkabileceklerini de gösterecek ilk hamle olacaktır.
Rus savaş uçağının düşürülmesi sonrası çıkan gerilimden
bağımsız olarak önerdiğimiz, Akkuyu Nükleer Santrali Projesi’nin iptal edilmesi
ile ilgili gerekçelerimize bir sonraki yazıda değineceğiz.
Radikal, 30 Aralık 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder