Necati Özkan ve Seçim Zamanı

11 Ekim 2011 Salı

BDP gerilim ve şiddetle kazandı

12 HAZİRAN ANALİZİ
KİM NİYE KAYBETTİ?
KİM NİYE KAZANDI? - 5

Milliyet, 16 Eylül 2011

‘Açılım’ politikasının iflasıyla Kürt kökenli seçmen arasında oluşan öfke, BDP kampanyasının zemini oldu. BDP, kampanya boyunca, kendilerine verilen sözlerin tutulmadığını seçmenlere anlattı ve taleplerini dillendirdi Açılım döneminde AKP ile işbirliğine yakın olan seçmen kesimleri, KCK davasından sonra bunun kendilerine fayda sağlamayacağı noktasına geldi ve silahla şiddet siyaseti yanlısı şahinler bölgede inisiyatifi tümden ele geçirdi BDP’nin ana stratejisi daha fazla gerginlikti. Seçim yaklaştıkça BDP kampanyasında şiddet ögesi arttı. Güvenlik güçleriyle aleni zıtlaşmaların oyları artıracağı varsayılıyordu. Gerilimden nasıl dönüleceği ise kimsenin umurunda değildi


12 Haziran 2011 Genel Seçimleri’nin dördüncü siyasi gücü Barışve Demokrasi Partisi (BDP)‘ydi. Oy oranı açısından olmasa da sandalye sayısı açısından BDP, bütün analizlerin ve tahminlerin üstünde başarı elde etti. Hatip Dicle’nin milletvekilliği YSK tarafından seçimin ertesinde düşürüldü ama BDP’nin desteklediği bağımsız adaylardan 35’i meclise girmeye hak kazandı.
Bu dikkate değer başarının elde edilmesinde birkaç etmen var: Bunların en önemlisi BDP’nin seçmen kitlesini daha referandum öncesinden mobilize etmeye başlamasıdır. BDP, profesyonel bir kampanya yapmasa da seçmenlerin mobilize edilmesini hedefleyen bir saha çalışması yaptı.
Aslında BDP, referandum öncesinden itibaren sahadaydı. Bugün seçimler geride kaldı ama BDP’nin sahadaki varlığı hala devam ediyor.

‘Kürt açılımı’ndan şahinlerin egemenliğine

Hükümetin 2009 yılında başlattığı ancak sonuçsuz kalan “Kürt açılımı” süreciyle oluşan toplumsal iklim BDP’nin en önemli avantajıydı. 12 Eylül referandumuna dönük “boykot” politikasıyla BDP, Güneydoğu Anadolu bölgesinde ana siyasi figür olmayı başarmıştı. Açılım politikasının iflasıyla Kürt kökenli seçmenler arasında oluşan öfke, BDP’nin yürüttüğü kampanyanın zemini oldu. BDP, kampanya boyunca kendilerine verilen sözlerin tutulmadığını seçmenlere anlattı. BDP, Güneydoğu’yu ilgilendiren acil sorunların çözümü konusunda adımların atılmasını istiyordu. Bölgesel özerklik, Kürtçe’nin yerel yönetimlerde kullanılması ve eğitim dili yapılması BDP’nin temel talepleri arasındaydı.

Seçime doğru yükselen tansiyon ve bölge seçmenlerini kazanma konusunda yaşanan açık rekabet nedeniyle hükümet, bu taleplere cevap vermedi. Hükümet, çözümü seçim sonrasında yapılacak olan yeni anayasaya bırakmıştı. KCK davası kapsamında Kürt siyasetinin bilinen bazı isimlerinin tutuklanması gibi gelişmeler bölge seçmenlerinin bir bölümünde, hükümetin açılım politikalarını tümden terk ettiği duygusunu yarattı.

Açılım döneminde AKP ile işbirliği politikasına yakın olan seçmen kesimleri, KCK davasından sonra AKP ile işbirliğinin kendilerine fayda sağlamayacağı noktasına geldi. Bu aşamadan sonra sivil siyaset yerine, silaha ve şiddete dayalı siyaset yanlısı şahinler bölgede inisiyatifi tümden ele geçirdiler.

Seçimler yaklaştıkça BDP seçim kampanyasında şiddet ögeleri artmaya başladı. Bazı BDP milletvekilleri, güvenlik güçleri ile halkın karşı karşıya gelmelerinden yarar umacak noktaya geldi. Resmi güvenlik güçlerini tokatlayan, zırhlı personel taşıyıcıların üstüne çıkarak fotoğraf veren BDP milletvekillerinin yarattığı algı, Kürt siyasetinin giderek anormalleşmekte olduğunu gösteriyordu. Ortaya çıkan algı, sivil siyaset algısı değildi artık. Özellikle PKK militanlarına benzer üniformalar giyen bu politikacılar ülkenin batısında kaygı uyandırmaya başlamıştı.

KCK, sivil itaatsizlik ve TBMM boykotu

6 Ocak ayından itibaren Güneydoğu’da şiddet ikliminin tohumları artık herkesin dikkatini çekecek seviyeye ulaşmıştı. Güvenlik güçleri zaman zaman aşırı güç kullanıyordu. Her KCK duruşması gerginliği biraz daha tırmandırıyordu. BDP’nin geliştirdiği sivil itaatsiz eylemleri ileNevruz kutlamaları sırasında yaşananlar gerginlikleri yaygınlaştırıyordu.

Kürt siyasetinde egemen olan hava, iktidara tam güvensizlikti. BDP kendi tutumunu, devletin eski tarz baskı politikalarına dönmesine bağlıyordu. PKK’nın eylemsizlik kararını seçim sonuna kadar uzatmış olması, iktidara tanınan son şans olarak adlandırılıyordu.

BDP Seçim kampanyasının ana stratejisi: Gerginlik

BDP’nin kampanyasının ana stratejisi daha fazla gerginlikti. Güvenlik güçleriyle yapılan aleni zıtlaşmaların BDP oylarını artıracağı varsayılıyordu. Ortaya çıkacak gerilimden nasıl geri dönüleceği kimsenin umurunda değildi.

BDP, milletvekili adaylarını belirlerken iki farklı amacı tek potada eritti. Hem ağırlıklı olarak kendi çizgisinden isimler aday gösterilecek, hem de daha uzlaşmacı bir algı yaratılacaktı. Böylece bir taraftan adayların ağırlıklı kısmı militan nitelikli kişilerden (özellikle KCK davasından tutuklu olan siyasetçilerden) seçildi. Diğer taraftan da doğrudan Kürt siyasetiyle özdeşleşmemiş Türk solundan isimler, hatta muhafazakar ve ayrılıkçı olmayan bazı Kürt isimler. BDP adaylıklarındaki kadın-erkek oranı bu kez kadınlar aleyhine bozulsa da tabanın sesinin listelere yansıması sağlandı.

Öte yandan Türk solundan gösterilen saygın isimler, BDP’ye Batıda sosyalist seçmenlerin oyunu kazanmandırmakla kalmadı, medya ve aydın desteği de sağladı. Bu seçimde BDP, daha güçlü bir ideolojik ve bölgesel cephe kurmuş gibi görünüyordu.

Okuma yazma bilmeyen seçmenlere ölçülü ipler

Büyük illerdeki adayların bir kaçı dışında BDP seçim kampanyasında profesyonel bir iletişim ekibiyle çalışmadı. BDP’nin kampanyası özünde bir taban hareketi (Grassroots) kampanyasıydı. Söylem olarak Abdullah Öcalan’ın hapishane şartlarının iyileştirilmesi, Nevruz kutlamaları ve “sivil itaatsizlik” eylemleri gibi konuları kullanarak taban hareketlendirdi.

BDP’nin saha takımı, seçim günü için kendi seçmen tabanını sandığa daha da titiz hazırladı. Sahadaki görevliler, sokak sokak, mahalle mahalle seçmeni örgütledi. Örneğin okuma-yazması olmayan seçmenlere hangi bağımsız adaya oy lazımsa, ona göre ölçeklendirilmiş ipler vererek sandığa yolladı.

Sonuç: 35 milletvekili ile Meclis’i protesto

BDP, 12 Haziran Seçimiyle Kürt siyasetinin tüm zamanlarda elde ettiğini en fazla sandalyeyi kazanmış oldu. Buna rağmen seçmen oranında dikkate değer bir yükselmeden bahsedebilmek neredeyse imkansız. 12 Haziran Genel Seçimleri’nde aday olan tüm bağımsızların aldığı oylardan BDP’nin destekleri çıkarıldığı zaman toplamda yüzde 6.3’lük bir oy oranı elde edildi. Ortaya çıkan gerçek şu ki, Kürt siyasi hareketi ne yaparsa yapsın seçmen desteği yüzde 7’ye bir türlü ulaşmıyor.
Aslında bu sonuç Kürt sorununu çözmek isteyen siyaset için bir ölçüde şanştır. Çünkü bir kez daha ortaya çıktı ki, bölge seçmeni gerginlik siyasetine tümden onay vermiyor.

Ne yazık ki, seçim sonrası gelişen olaylar, siyasetin ve yargının milletvekili seçilen kişilerin tutukluluk sorununu çözememesi mevcut gerginliği daha da artırdı. Ve BDP, TBMM’ye girmeyi reddetti. Seçim sonrası BDP’nin daha barışçıl amaçlara hizmet edeceği beklenirken, seçim öncesinin umutları giderek kayboldu.

Bu ülkede yaşayan aklı başında çoğunluk biliyor ki, Kürt sorunu gerçek bir sorun. Ve siyaset, ne yapıp yapıp bu soruna kısa zamanda çare üretmelidir. Yeni anayasa bu sorunun tümüyle çözümü için kaçırılmayacak en büyük fırsattır. Bütün diğer partiler gibi, BDP de yeni anayasa sürecinde oluşacak büyük uzlaşmanın bir parçası olmak ya da olmamak gibi çok temel bir kararı vermek ve gereğini yerine getirmek durumunda.

Milliyet Gazetesi için hazırladığım 12 Eylül 2011'de başlayan "KİM NEDEN KAZANDI; KİM NEDEN KAYBETTİ" başlıklı yazı dizisinin 16 Eylül 2011'de yayınlanan BDP bölümü...

Hiç yorum yok: