Necati Özkan ve Seçim Zamanı

25 Eylül 2011 Pazar

CHP : Nereden Nereye?


12 HAZİRAN ANALİZİ
 : KİM NİYE KAZANDI, 
KİM NİYE KAYBETTİ - 2   

TBMM’ye girmeyi başaran 4 siyasi partinin kampanyalarını ve neden kazanıp, neden kaybettiklerini değerlendirirken CHP’ye biraz daha detaylı bakacağız. Çünkü siyasi atmosferdeki en dikkate değer değişiklik ve en büyük düş kırıklığı ana muhalefet partisinde yaşandı.
 

2010 Mayıs’ında yapılan 33. Kurultay’da Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkan seçilmesiyle güçlü bir çekim merkezine dönüşen CHP’ye yönelik seçmen desteği, son yirmi yılda ilk kez yüzde 30’ların üstüne çıkmıştı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun 33. Kurultay‘la birlikte başlatmış olduğu yeni söylem iktidar partisinin oylarında ciddi bir gerilemeye de neden olmuştu. İlk defa bu dönemde CHP ile AKP’nin seçmen desteği arasındaki uçurum kapandı ve yüzde 2-3 puanlık bir seviyeye geriledi. İktidar partisi ve hükümet sözcüleri, Kılıçdaroğlu’nun genel başkan olmasıyla çıkan yeni duruma ve Kılıçdaroğlu’nun diline uyum sağlama konusunda kısa bir bocalama dönemi geçirdiler. 

Ama referandum kampanyası sürecinde psikolojik üstünlüğü yeniden ele geçirdiler.
 CHP içinde yaşanan değişim - dönüşüm süreci ustalıkla yönetilemediği için ana muhalefet lehine esen rüzgar kısa sürede dindi. Önder Sav ve ekibinin profesyonel bir referandum kampanyası yapılmasına izin vermeyişi bu süreçte bir başka önemli kilometre taşı oldu. CHP sert ve aktif bir tutum aldığı anayasa referandumunda, neyi neden savunduğunu hemen hemen hiç anlatamadı. Sav ve ekibi, Referandumun sonucunu, ülkenin geleceğinden çok parti içi iktidar ilişkileri açısından önemli buluyor gibiydi. 



Yönetimdeki kaos ve üst üste yapılan hatalar
 

Referandumdan alınan sonuç ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun 12 Eylül’de oy kullanamamasıyla ana muhalefetin seçmen desteğinde gözle görülür bir düşüş başladı. Önder Sav ve ekibinin tasfiye edildiği 18 Aralık Kurultayı'yla oluşan yönetimdeki kaotik yapı ve üst üste yapılan iletişim kazaları sonucunda ise partinin seçmen desteği Ocak 2011’de yüzde 25 - 27 bandına kadar geriledi.
30’un üstündeki araştırma şirketinin ilan ettiği bu oran seçime kadar bir daha hiç değişmedi. Örneğin hiç yüzde 28’e yükselmedi, ya da hiç yüzde 24’e inmedi. MHP’ye yönelik ikinci kaset operasyonunun etkisiyle seçime iki hafta kala küçük bir düşüş gözlendi. Ve sonuçta parti sözcüleri, yüzde 30-35 bandında bir oy alacaklarının propagandasını yaparken, yüzde 25.9’la yetinmek durumunda kaldılar. (Benim bu blogumu takip edenler, Ocak ayından beri bu konuda yazdıklarımı bilirler.)

Ocak ayından seçim gününe kadar olan 6 aylık sürede CHP oylarında neden bir artış olmadı? Parti tarihinin en yüksek bütçeli seçim kampanyası yapıldığı halde, seçmen neden ikna olmadı? Başlangıçta çok büyük bir heyecan ve umut dalgası yaratmış olan Kemal Kılıçdaroğlu, başlangıçtaki başarısını nasıl oldu da sürdüremedi? CHP’ye dönük seçmen desteği psikolojik sınır gibi algılanan yüzde 30 sınırında neden tutunamadı? Bunun birden çok nedeni var. Ama seçime doğru olan süreçte CHP, 5 konuda öylesine dramatik hatalar yaptı ki, bu sonucu kendi eliyle yaratmış oldu.



Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkan seçildiği Mayıs 2010 tarihinde CHP ve AKP’nin oyları ilk kez birbirine 2 puan yaklaşmıştı. Bu tarihten sonra CHP oyları Ocak 2011’de en düşük seviyeye indi. Ve orada kaldı.


Seçime doğru ‘Kayseri kazası’
 

Siyasal iletişim danışmanları, seçim kampanyalarında siyasilere bilhassa kendi ayaklarına kurşun sıkmamalarını öğütler. Buna rağmen bu basit kuralın ne kadar çok ihlal edildiğini görmek şaşırtıcıdır. 

Siyasette bazen sizin bir şey yapmanıza gerek kalmadan, ayağınıza müthiş paslar gelir. Rakipleriniz öyle hatalar yapar ki, size düşen şey topu rakip kalesine atmaktan ibarettir. Özellikle rakibiniz kolay çürütülebilir bir suçlama yapıyorsa, karşı saldırıya geçtiğinizde rakibinizin inandırıcılığına büyük darbe indirebilirsiniz.
 

Aralık ayında yapılan bütçe görüşmeleri sırasında tam da böyle bir olay yaşandı. CHP Genel Başkanına iletişimle ilgili ciddi bir kaza yaptırıldı. Kılıçdaroğlu, TBMM’de bütçe hakkındaki konuşmasında, Kayseri Büyükşehir Belediyesi’nde bazı yolsuzlukların söz konusu olduğunu dile getirdi ve olaya karışan kişinin nerede olduğunu hükümete sordu.
 

Başbakan Erdoğan’ın arayıp ta bulamadığı bir fırsattı bu. Erdoğan jet hızıyla, ilgili kişinin evrakta sahtecilik ve dolandırıcılıktan hapiste yatmakta olduğunu, soruşturmayı başlatan tarafın ise Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı’nın bizzat kendisi olduğunu söyledi.
 Günlerce toplumun tartıştığı bu ciddi olayda CHP iddialarını kanıtlayıp, Kılıçdaroğlu’nu haklı kılacak bir algı yaratılamadı. 

Konuyu gündeme taşıyan CHP Kayseri milletvekili hakkında ilerleyen günlerde gündeme getirilen çeşitli iddialar, CHP savlarının daha da zayıflamasına neden oldu. Gerçek her ne olursa olsun, iletişimle ilgili süreç doğru yönetilemedi. Sonuçta ana muhalefet liderinin belgeye dayalı siyasetçi algısı ve inandırıcılığı ciddi biçimde yara almış oldu.

Milliyet Gazetesi için hazırladığım ve 12 Eylül 2011'de başlayan "KİM NEDEN KAZANDI; KİM NEDEN KAYBETTİ" başlıklı yazı dizimin 13 Eylül 2011'de yayınlanan CHP-1 bölümünden..

Hiç yorum yok: