Neden on yıllardır yerimizde sayıp duruyoruz? Onca
tantanayla, onca propagandayla geride bıraktığımız son 12 yılda, neden
Türkiye’nin dünya ülkeleri sıralamasındaki yeri değişmedi? Yıllarca
eleştirdiğimiz koalisyonlu yıllarda (1970’ler) Türkiye ekonomisi dünyadaki
sıralaması 16 iken, bugün neden 17? Uluslararası yarışta özlediğimiz yere neden
bir türlü ulaşamıyoruz? 2023 yılında dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olabilmemiz nasıl mümkün
olabilecek?
Türkiye ekonomisinin bugünkü toplam büyüklüğü yaklaşık
olarak 800 milyar dolardır. Dünyadaki ilk 10 ekonominin arasına girebilmek için
ise bu büyüklüğün en az 2 trilyon doların üzerine çıkması gerekiyor. Yani dokuz
yılda 2.5 kat büyümemiz lazım ki, ilk 10 ekonomiden biri olalım.
Bir başka deyişle, 2023 hedeflerine ulaşabilmemiz için
önümüzdeki 9 yılda sırasıyla Endonezya, Güney Kore, Meksika, İspanya,
Avustralya, Hindistan ve Kanada ekonomilerini geçmemiz gerekecek. Üstelik
anılan ülkeler önümüzdeki 9 yıl boyunca yerlerinde saymayacaklarına göre, demek
ki 2,5 kattan daha da fazla büyümek gerekecek…
Peki bu mümkün mü? Bu büyümeyi nasıl yapacağız? Hangi
araç ve yöntemler olursa bu hedeflere yaklaşabiliriz?
Herşeyden önce bir konuda hemfikir olalım: Bir ülke fındık fıstık satarak dünyanın en büyük
10 ekonomisinden biri olamaz. Hesap vermeye yanaşmayan siyasi ekiplerin
yönettiği, masrafı her geçen gün artan dünyanın
en pahalı devlet aygıtlarından biriyle… Plansız, hesapsız kamu harcamalarıyla… Fasoncu kafa ile üretim ve ihracaat yapan bir sanayi ile… Adil rekabeti değil kayırmayı teşvik
eden bir siyasi iradeyle… Tasarım değil taklit, inovasyon değil kopyacılıkla… gelinebilecek yer bu
kadardır.
Hele ki, son 12 yıllık döneminin özendirdiği gibi
sanayiden vazgeçip ağırlıklı olarak ranta
ve inşaatta büyümeye dayalı bir
ekonomik gidişatla!
Böyle bir gidişatla işler bir müddet yolunda
gidebilir. Emlak patlamasıyla birkaç yıl iyileşen ekonomik göstergeler her
tarafta iyimser hava yaratabilir. Cebine bir miktar para giren seçmenler size
seçim üstüne seçim de kazandırabilir. Ama rekabetçi bir ekonomi ve global
anlamda sürdürülebilir büyüme sağlanamaz. Eğitim öğretim İmam Hatipleştirilerek asla sağlanamaz.
Ülkeyi yöneten lider kim olursa olsun, iktidardaki
parti ve yönetim şekli ne olursa olsun 9 yılda bu büyümenin
gerçekleştirilebilmesi nereden baksanız imkansız gözüküyor. Çünkü 90 yılda ancak 800 milyar dolar seviyesine
ulaşabilmiş bir ekonominin 2 trilyon doların üzerine çıkabilmesi için, yeni
teknolojiler, yeni icadlar, yeni üretim tarzları yetmez. Aynı zamanda nitelikli
iş gücüne, yeni yaratıcı sınıflara ve yeni pazarlara da ihtiyaç vardır.
Özetle 2023’te dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olma hayali bugün için sadece bir hayaldir. İster adına “Yeni Türkiye” deyin, isterse “Yeni Osmanlı”.
Belki 2023 değil ama daha sonra, örneğin 2050’de bu hayale yaklaşmak mümkün
olabilir. Ama onun için de Türkiye ekonomisinin sadece iyi yönetilmeye değil, radikal olarak altyapı değişimine de ihtiyacı
vardır. Ayrıca nitelikli ve yaratıcı işgücünü teşvik ederek, özgürlükleri ve
hayat tarzları ile ilgili sosyal toleransı alabildiğine yükselterek, demokratik
bir toplumsal sözleşmeyi imzalayarak, ve hukuku bağımsız ve üstün kılarak Türkiye
ekonomisi bu hayale yaklaşabilir.
8 Eylül 2014, Radikal YeniAkıl köşe yazısı: http://www.radikal.com.tr/yazarlar/necati_ozkan/en_buyuk_10_ekonomiden_biri_olabilecek_miyiz-1211483