Dimyat’a pirince giderken evdeki
bulgurdan olmak!
Seçim kampanyanızın başarıya ulaşabilmesi için
işin başında kendi tabanınızı korumanız şarttır. Eğer lehinize güçlü bir
destekçi tabanı varsa önce onları elinizde tuttuğunuzdan emin olup, ondan sonra
başka oyların peşine düşmelisiniz. Çünkü sizi desteklemeye en yakın seçmen
kitleleri arasında oy oranınızı arttırmak, rakip çevrelerden aynı oranda oy
elde etmekten çok daha kolaydır. Eğer sizi destekleyen seçmen tabanını çantada
keklik sayarsanız felaket kaçınılmaz olur.
10 Ağustos’a giden süreçte Ekmeleddin İhsanoğlu
cephesinde yaşanan durum özetle budur.
Ülkenin
geleceği adına üstlenilen büyük risk
Cumhurbaşkanlığı yarışı başladığında hiç kimse muhalefet kanadında
bir uzlaşmanın başarılabileceğine inanmıyordu. Ama CHP lideri Kemal
Kılıçdaroğlu çeşitli parti ve STK’larla yaptığı onlarca görüşmenin ardından çok
büyük bir risk üstlenerek Ekmeleddin İhsanoğlu’nu MHP lideri Devlet Bahçeli’ye
önerdi. Pek çok konuda birbirinin anti tezi konumundaki bu iki köklü partinin
bir araya gelerek İhsanoğlu ismi etrafında birleştiklerini ilan etmeleri, ülke
tarihinde benzeri görülmemiş bir uzlaşmayı da beraberinde getirdi. (CHP’nin İhsanoğlu’nu neden aday gösterdiği ile ilgili
yazımız için lütfen 11 Temmuz tarihli yazımıza bakınız.)
Milliyetçi, muhafazakar, sağcı, dinci, sosyal demokrat, sosyalist
kimlikli partilere ve hatta henüz kurulan Kadın Partisi’ne kadar siyasi yelpazenin hemen her rengini
temsil eden 14 siyasi parti bir çeşit “Demokrasi
İttifakı” kurdular ve İhsanoğlu’nu desteklediklerini ardı ardına açıkladılar.
Bu partileri bir araya getiren ana neden İhsanoğlu’nun güçlü
kişiliği, seçmen nezdindeki bilinirliği, liderlik gücü veya karizması değildi.
Ülkenin ve demokrasinin geleceği hakkında kendi tabanlarının hissettiği yaygın endişelerdi.
İhsanoğlu etkili ve ikna edici bir kampanya süreci ile yarışı kazanabilirse,
Cumhurbaşkanlığı da ülke çapındaki tehlikeli kutuplaşmayı bertaraf edecek bir denge
makamı haline gelebilirdi.
Tabandaki bölünmenin ciddiyeti algılanmadı
İhsanoğlu’nun adı ilk
açıklandığında, kendisini destekleyen partilerin tabanlarında çok ciddi bölünmeler
olabileceği anlaşıldı. Özellikle CHP seçmenlerinin İhsanoğlu ismine duyduğu
alerji için önlem alınması gerekirdi. MHP tabanının bir kısmının ise
İhsanoğlu’nu yeterince milli bulmadığı anlaşılıyordu. İhsanoğlu’nu öneren iki
partinin ikisinde birden çatlak vardı.
Özetle, tatsız bir başlangıç yapılmıştı.
İhsanoğlu kampanyasının profesyonel tarafının bu tatsızlıkları giderecek
şekilde planlanması gerekirdi. Ama
olmadı. Evdeki hesap çarşıya uymadı. ( Grafik-1 )
Heba edilen tarihi fırsat
Bir seçim kampanyasında başarı elde etmenin temel şartı
konumlandırma, strateji ve ana mesajda hata yapmamaktır. İhsanoğlu’nun kampanyası
bu açılardan önemli sorunlar barındırıyordu ve bu durum ilk günden itibaren
kampanyayı etkisizleştirdi.
Adaya dair net ve siyasi açıdan anlamlı, etkili bir konumlandırma
yoktu. Kampanyanın bir stratejisi yoktu. Ana mesajı ise evlere şenlik
düzeydeydi. Siyasi iletişim tarihinin en absürd sloganları arasında kendisine
müstesna bir yer bulacağı kesin olan “Ekmek
için Ekmeleddin” sloganı trajik şekilde İhsanoğlu’nun söylemlerine ve
kendisini destekleyen partilerin temel pozisyonlarına da aykırıydı.
Cumhurbaşkanlığı makamının icranın başı olacağını doğrudan söyleyen
bu slogan adayın ilk günden kendi ayaklarına kurşun sıkması anlamına geliyordu.
Mesajın açık
ve net olması sağlanamadı
Eğer bir kampanyanın sonunda seçmenler hâlâ
adayın kendilerine ne söylemeye çalıştığını anlayamıyorsa bu seçmenlerin değil
adayın hatasıdır.
İhsanoğlu kampanyasında doğru bir strateji
olmadığı gibi, hedef seçmen gruplarına ya da bir bütün olarak seçmenlere iletilecek
etkili mesaj ya da mesajlar da belirlenememişti. Ortada mesaj gibi duran
sloganlar, herkes tarafından anlaşılacak kadar açık ve net değildi.
“Ekmek için Ekmeleddin” sloganı tepkiyle karşılanınca bu kez aynı
sloganın, “sevgiyi, saygıyı ekmek” versiyonlarının üzerine gidildi. Ama bu
versiyon ekin tarlaları içinde çekilen görüntülerle birleşince ne denmeye
çalışıldığı yine anlaşılamadı. Dahası bu yol o kadar dolambaçlı bir yoldu ki
sonuçta İhsanoğlu, Cumhurbaşkanlığı makamında parlamenter demokrasiden yana bir
tavrının olacağını dahi ifade edememiş oldu.
Kampanyanın son haftası yayına verilen “Türk milleti seninle gurur
duyuyor” şeklindeki sloganın nedeni ve rasyoneli ise hiç anlaşılmadı. Özetle İhsanoğlu
kampanyası seçmenle anlamlı bir iletişim kuramadı, ikna etmenin yanına bile
yaklaşamadı. ( Grafik-2
)
Ne söyleyecek sözü vardı ne heyecan
yaratabildi
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun TV programlarındaki performansı, toplamda
söyleyecek yeni ve etkileyici sözünün olmadığının ortaya çıkması 10 Ağustos’ta
ortaya çıkacak sonucun ipuçlarıydı.
CHP seçmen tabanında İhsanoğlu’na karşı hissedilen alerji
duygusunun bir bölümü, CHP liderinin ve örgütünün bir ayı bulan saha
kampanyasının sonucu olarak aşıldı ama, Erdoğan kampanyasının etkisiyle MHP
seçmenindeki kopuş derinleşti. İhsanoğlu’nun politik dilinin ve kişisel
enerjisinin rakiplere kıyasla zayıflığı, iletişim kampanyasının
amatörlükleriyle birleşince, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun büyük risk alarak
yarattığı tarihi fırsatın kaçırılacağı netleşti. ( Grafik-3
)
İhsanoğlu’nun en önemli avantajı olan, tüm siyasi partilere eşit
uzaklıkta ve gündelik siyasetin dışındaki duruşunun önemi bile seçmene
anlatılamadı; bu duruşun içerdiği fırsattan yararlanılamadı. Kampanya, İhsanoğlu’nun
bu duruşunu “sevgiyi, saygıyı ekmek” gibi alabildiğine naif ve apolitik bir
konuma tercüme ederek bir kez daha kendi ayaklarına ateş etti. Oysa
İhsanoğlu’nun bu duruşu güçlü bir siyasi pozisyon olarak konumlanmaya son
derece elverişliydi; yapılamadı.
Neticede ne MHP ve CHP
tabanında, ne Gezi dahil gençlik kuşağında ve ne de kadın seçmenler arasında yeterli
heyecan ve motivasyon yaratılamadı. Dolayısıyla da, 5 milyona yakın seçmen
sandık başına gitmek için yeterli bir neden bulamadı.
15 Ağustos 2014, Radikal YeniAkıl köşe yazısı:
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/necati_ozkan/10_agustos_nasil_okunmali___3-1206934
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder