Obama’nın 6 Kasım’da elde ettiği
zaferde tartışacak hiç bir nokta kalmadı. Obama % 50.5 oranla toplam 61,170,405 oy almayı başardı. Rakibi
Mitt Romney ise %48 ile 58,163,977
oyda kaldı. Obama 538 süper delegenin 332’nü alarak tartışmalara son verdi.
Bu başarıya rağmen Obama 2008 ile
kıyaslandığında neredeyse 5 milyon seçmen kaybına uğradı. 2008 de kazandığı
eyaletlerden Indiana’yı Cumhuriyetçilere kaptırdı. T0plam seçmen oylarında %3
civarında bir kayıp anlamına gelen bu gerilemeyi, ekonomiye ve 4 yıllık iktidar
aşınmasına bağlamak mümkün.
Obama, 6 Kasım 2012 gecesi, zafer konuşması yaparken |
Senato Demokratlara, Temsiler Meclisi Cumhuriyetçilere
Obama’ya başkanlıkta 4 yıl daha
kazandıran 6 Kasım seçimleri, Demokratların senatodaki gücünü artırmalarına katkı
sağladı. Demokratlar, 100 koltuklu senatoda 55 koltuğun sahibi oldular. Buna
karşın, Cumhuriyetçiler Temsilciler Meclisi’nde 234 koltukla üstünlüklerini tutmaya
devam edecekler.
Böylelikle, 2012 seçimlerinden
beklenen kaos senaryolarının hiçbirisi gerçekleşmedi. Amerikan seçmeni,
Obama’yı ilk dört yılı ile ilgili olarak ikaz etmekle birlikte, yetkisini net
bir şekilde yenilemiş oldu.
Ortadan ikiye bölünen ülke
Sonuçlarla ilgili olarak seçim gecesinden
beri en sık duyduğumuz iki kelime ‘bölünmüşlük’
ve ‘kutuplaşma’. Seçim gece katıldığımız
kutlama partisinde, Demokratlar’ın değerlendirmelerini aldık. Keza dün başlayan 45. IAPC (Uluslararası Siyasi
Danışmanlar Derneği) konferansında Amerikan siyasetinin iki tarafını temsil eden siyasi
danışmanların değerlendirmelerini aldık. Gördük ki kutuplaşma çok derin. Her ne
kadar Obama tersini yapmaya çabalasa da, 30 yılı aşkın süredir devam eden
siyasi kutuplaşma bu seçimlerden sonra daha dramatik hale gelecek.
Taraflarla konuşunca görüyorsunuz ki,
kutuplaşmanın başkanlık için yarışan siyasilerin kimliğinden daha derin bir
nedeni var: Kutuplaşma tümden ideolojik!
Obama’nın başkanlığı döneminde
Demokratlar ekonomik ve sosyal eşitsizliği Amerikan ulusal birliğine zarar
veren ve tüketim talebini zayıflatan en önemli sorun olarak görmeye başladılar.
Dolayısıyla da sosyo-ekonomik eşitsizliği, devlet desteği veya maaş yardımlarıyla
çaresine bakılması gereken ana mesele olarak görmeye yöneldiler. Başta Obamacare denen sağlık reformu olmak
üzere, yoksulların durumunu iyileştirme niyetiyle hazırlanan sosyal adaletçi
yasalar, bu bakışın sonucunda ortaya çıktı.
Oysa bu tür sosyal sosyal
politikalar, Cumhuriyetçilerin tüylerini diken diken ediyor. Cumhuriyetçiler bu
politikaları Amerikan iş ahlakını aşındıran, insanları üretimden uzaklaştıran
ve devamlı yardıma muhtaç asalak sınıflar yaratan dramatik bir yanlış olarak görüyorlar.
Cumhuriyetçilere gore Obama’nın politikaları, Amerikan değerler sistemine
dinamit koyuyor.
‘Daha
fazla bölünürsek çökeriz’
Bir TV kanalında seçim sonuçlarını
değerlendiren Cumhuriyetçi bir analist yıllardır devam eden kutuplaşmanın Amerikayı
iş yapamaz hale getirdiğini itiraf etti. Ve ekledi: ‘Daha fazla bölünme bu
ülkeyi parçalanma noktasına getirir. Dileyelim ki Obama’nın bu zaferi, bir
Pirus Zaferi olmasın!’ Uzun yıllar Cumhuriyetçilerin kampanya yönetici ve IAPC’nin bir önceki başkanı olan ünlü
siyasi danışman Tom Edmonds, konferansın açılış kokteylinde bize ‘6 Kasım,
Amerikan siyaseti için tarihi karanlık döneminin başlangıcıdır’ dedi.
Özetle uzmanlar
Amerika’nın, neredeyse hiçbir konuda anlaşamayan, toplumda neyin yanlış
gittiğine ve bunu düzeltmek için ne yapılması gerektiğine dair tamamen farklı
fikirleri olan Kırmızı ve Mavi eyaletlere ayrılmış, tehlikeli derecede kutuplaşmış
bir ülke olduğunu söylüyorlar.
Amerika’nın iki büyük
partisinin seçim kampanyalarını yönetmekte olan siyasi danışmanlara kulak
verdiğinizde, kutuplaşmanın Amerikan siyasetinin en sıcak gündem konusu
olacağını kavrıyorsunuz. 35 yıldır Demokratların kampanyalarını yöneten saygın
siyasi danışmanlardan biri gidişatı veciz bir sözle özetledi: ‘Daha fazla
bölünürsek çökeriz!’
Demokratların yeni zaferi, bölünmenin derinleşmesine yol açacak mı? |
Tüm
bunlara karşın seçmenlerin 6 Kasım’da oy kullanırken konuşulanlardan daha az ideolojik
davrandığı da anlaşılıyor.
Başkanlıkta
Obama’nın net biçimde kazandığı kimi bölgelerde, Senato veya Temsilciler Meclisi
seçimleri için seçmenlerin bir kısmının farklı oy kullandığı ortaya çıkıyor.
Yada, Cumhuriyetçilerin ağırlıklı olduğu bölgelerde tersi de görülebiliyor. Bu seçmen davranışı, partilerin tabanında rakip partiye
ideolojik açıdan sempati duyan dikkate değer seçmen kesimleri olduğu anlamına
geliyor.
İkinci dönemi için Obama’nın
belki de en önemli avantajı, seçmen datalarının analizinde yatıyor. Harvard’dan
mezun olduğu günden beri Amerika için daha mükemmel bir birlik rüyası gören
Obama, belki de bu dataların analizinden yola çıkarak ikna edici bir yol
bulacak.
(Milliyet Gazetesi için 10 Kasım 2012 tarihli makalemiz)