Geride bıraktığımız 12 yıl boyunca Türkiye pek çok çevrede ekonomik
alanda parlayan bir yıldız olarak kabul edildi. İktidar partisinin sözcüleri ve
yandaşları bu durumu istikrara ve Erdoğan’ın liderliğine bağlarken, muhalif
kanat sözcüleri 2002’de altyapısını Kemal Derviş’in kurduğu ekonomik sisteme ve
dünyada eş zamanlı olarak artan sıcak para arzına bağladılar.
Nedeni her ne olursa olsun, AKP’nin iktidarda olduğu bu 12 yıl,
Türkiye’nin uçuşa geçtiği bir dönem olarak pazarlandı ve algılandı. Hem
içeride, hem dışarıda.
Peki gerçek durum ne? Gerçekte Türkiye bu 12 yılda sınıf atladı
mı?
Türkiye’nin tamamına değil ama örneğin İstanbul’a 360 derecelik
bir açıyla baktığınızda, AKP iktidarının ekonomide başarılı olduğu algısını
zihninize yerleştirecek çeşitli emareler görebilirsiniz.
Gökdelenler örneğin...
İstanbul’da 2002’de gökdelen sınıfına girebilecek sadece bir kaç
bina vardı. Akmerkez Kuleleri, İş Kuleleri, Sabancı Kuleleri ve Yapı Kredi Kuleleri.
Maslak bile henüz yeni yeni yükselmeye başlıyordu.
Oysa bugün kafanızı ne tarafa çevirseniz gökdelen görüyorsunuz. Levent’ten
Fulya’ya, Zincirlikuyu’dan Şişli’ye, Kartal’dan Maltepe’ye, Bostancı’dan
Kadıköy’e, hatta Avcılardan Beylikdüzü’ne gökdelenler, gökdelenler... İstanbul,
Avrupa’nın en çok gökdelene sahip kentlerinden biri haline dönüştürüldü.
Benzer şekilde tüneller, altgeçitler, metrobüsler... Ve tabi, işin
dekoratif aksesuarı olarak ana akslarda yol kenarlarına yapılan renkli çevre
düzenlemeleri... Laleler, kilim desenli yol boyu çiçekler, asma saksılar vs...
“Her mahalleye
bir milyoner” rüyası geride kaldı
Dahası var... Bu son 12 yılda, Türkiye’de sermaye birikiminde de
bir büyük “ilerleme” yaşanmış.
Fransız Le Nouvel
Observateur dergisinin 2013 yılı verilerine göre dolar milyarderlerinin sayısı
dünyada son 10 yılda 3 kat artarken, bizde tam 10 kat artmış! 2013 yılında itibariyle
Türkiye’nin dolar milyarderi sayısı 44’e çıkmış.
Aynı veriyi destekleyen Forbes dergisine göre; İstanbul, New York,
Paris ve Moskova’dan sonra en çok dolar milyarderi olan 4ncü şehir olmuş.
Forbes’a göre ayrıca dolar milyarderi sayısında dünyanın 7nci
ülkesiyiz. Bu konuda ne kadar dev adımlarla yol aldığımızı anlamak için, dolar
milyarderlerimizin sayısının 2002’de sadece 4 olduğunu bilmek yeter.
İlk 10'a girmişiz, haberimiz yok! |
50’li yıllarda merhum Adnan Menderes’in rüyası her mahallede bir
milyoner yaratmaktı. Menderes’in ömrü, her mahallede bir milyoner görmeye
yetmedi ama AKP iktidarı sayesinde, İstanbul’da her ilçede en az bir dolar
milyarderimiz var! Neden? Çünkü 44 milyarderin 42’si İstanbul’da yaşıyor.
Istanbul’un ilçe sayısı ise biliyorsunuz 39.
Tüm bu verilere bakınca kimin gözü kamaşmaz ki? Ortada “Kalkınmakla
kalmıyoruz; uçuyoruz, uçuyor!” algısı ve hatta “Muasır medeniyet seviyesini
geride bırakıyoruz” heyecanı yok mu bu verilerde?
Gerçeğin diğer
yüzü
Tabi nereden baktığınıza bağlı. Bu verilerin yarattığı illüzyonun
tersine, Türkiye’de öyle can acıtıcı gerçek fotoğraflar var ki...
%20'lik Gelir Grupları, Milli Gelirden Nasıl Pay alıyor? |
Örneğin, yine öyle bir % 20’lik bir nüfus var ki, bunların hane
başına aylık gelirleri 400 TL’nin civarında. Yani başı ayda 100 TL civarında.
Ülke nüfusunun 30 milyonunu oluşturan en alttaki kesimleri hayata sadece
tutunmaya çalışıyor. Devlet yardımlarıyla, belediye katkılarıyla, toplumsal
desteklerle günlerini geçiriyorlar.
“Yeni Türkiye”
illüzyonun faturası
Bir ülke demokrasisinde denge ve denetleme mekanizmaları olmazsa
bunlar olur. 1950’lerden beri Türkiye’nin kaderini yöneten sağ siyaset ve sağcı
liderler, orta direği zenginleştirmeyi bir tarafa bırakıp, hep çok küçük bir
grupların kazanacağı şekilde yönettiler.
Son 12 yılda neo-muhafazakar siyasetin sınır tanımaz temsilcisi
AKP hükümetleri ise, bu yolda kendini bile aştı. Zengin aşırı zengin, fakir aşırı
fakir oldu.
Özetle “Yeni Türkiye” illüzyonunun faturası 365 gün kamusal
desteğe muhtaç 30 milyon insan oldu. Kamusal desteğe muhtaç olmak ise ülkenin
demokrasisini ve geleceğini o denli belirliyor ki. Muhtaciyet minnettarlığı,
minnettarlık ise mecburiyeti körüklüyor.