Ülkemizin tarihindeki en kanlı saldırıyı
Ankara’da yaşadık. 500’den fazla insanımızın kanı döküldü. Muhtemelen 120’den
fazla insanımız canından oldu.
İnternette yayınlanan olay anı videoları,
olaydan sonra yaşanan kaos görüntüleri ve de tanıkların anlattıklarını izleyen
herhangi bir insanoğlu insanın canının yanmaması, gözlerinden yaşların sel gibi
akmaması mümkün değil. Alana saçılmış cesetlerinin perişanlığı, yaralıların can
hıraş bağırışları, kurban yakınlarının ve “Barış” mitingine katılanların
kederli feryatları…
Onlarca insanımız artık aramızda olamayacak.
Yüzlerce insanımız, Cumartesi günkü saldırının izlerini hayat boyu taşıyacak.
Hayatta kalan yaralıların pek çoğu muhtemelen bundan sonra normal bir hayat
yaşayamayacak…
Seçimlere 20 gün kala, ülkemizin ve
insanımızın üzerine tam bir karabasan gibi çöken bu saldırıyı nesiller boyu
unutamayacağız. Bu saldırının yarattığı travmanın şimdiden kestiremeyeceğimiz kalıcı
sonuçları olacak.
Son 48 saattir şu sorulara cevap arıyoruz: Bu
kanlı saldırının görünürdeki sorumluları kimler? Saldırının ardındaki örgütler
ve mihraklar kimler? Saldırı kimlerin işine yarıyor? Neden Ankara’da yapıldı?
Neden Cumartesi günü seçildi? Neden bu denli tahrip gücü yüksek bir bomba,
deyim yerindeyse yüzlerce cana mal olan misket bombası kullanıldı?
Muhtemelen bu soruların cevabı ya çok geç
çıkacak, veya belki de hiç çıkmayacak.
Belki de asıl odaklanmamız gereken konu, “Güvenlik
Zaafiyeti” konusudur. Bu mitingin yapılacağı yer, yapılacağı zaman ve
düzenleyen sivil toplum kuruluşları günler öncesinden bilindiği halde, neden yeterli
“güvenlik tedbiri” alınmadı?
Zira TV kanallarına, gazetelere ve internet
sitelerine yansıyan onlarca farklı tanık ortada dikkate değer bir güvenlik
tedbirinin olmadığını iddia ediyorlar.
Bu denli yüksek risklerle dolu bir mitingde etkin
güvenlik tedbirleri alınmadığı doğruysa, sorumlu koltukları işgal eden her türden
kamu görevlisinin derhal istifa etmesi gerekmez mi? İstifa etmiyorlarsa, hızla
idari soruşturma yapılıp, sorumluların ortaya çıkarılması gerekmez mi?
Pek çok analist, meydana çıkan vahşet
tablosuna, kurbanların ve tanıkların ifadelerine bakarak ortada ciddi bir
güvenlik zaafiyeti var diye yorumluyorlar. Doğrusu ben de ihmal ve görevi savsaklama
ihtimallerini güçlü görüyorum. Hem de bu seçeneğini tercih ediyorum. Çünkü aksi
durumda hepimiz adına çok daha tehlikeli bir ihtimal var demektir.
Neden? Çünkü, olayın hemen ertesinde, Cumartesi
günü öğleden sonra ekranlara çıkan İçişleri Bakanı ve Başbakan, ayrı ayrı
yaptıkları açıklamalarda, üstüne basa basa ortada bir “Güvenlik zaafiyeti yok" dediler.
İçişleri bakanı ve başbakan herhalde ne
söylediklerini bilerek konuştular. Herhalde ellerinde sağlam veriler var ki,
güvenlik zaafiyeti yok diyebiliyorlar.
Peki ortada bir “Güvenlik zaafiyeti” yoksa, bunca
ölü ve yaralıyı nasıl açıklayacağız? Ne yani, bu kanlı sonuç bilgi dahilinde mi
ortaya çıktı?
Soruları sormaya devam edelim: Gerçekten
Ankara’da bir saldırının olacağı önceden biliniyor muydu? Suriye sınırından 2
canlı bombanın içeri girdiği istihbaratı Ankara’ya ulaşmış mıydı? Eğer öyleyse
neden etkin tedbir yoluna gidilmedi?
Eğer gerçekten ortada bir “Güvenlik zaafiyeti”
yoksa, olan biten “kontrollü gerilim stratejisi”nin yeni bir aşaması mıydı?
Ölü ve yaralı sayısının alıştıra alıştıra
açıklanması da bu stratejinin bir parçası mı? Ankara katliamında kaybettiğimiz
vatandaşlarımızın gerçek sayısı ne?
Yoksa, devlet bir kez daha “Rutinin dışına” mı
çıkarılıyor?
Tarihimizin en acı terör olayından sonra bu
tür soruları sormaya devam edeceğiz. Bu sorulara açıklama beklemek,
kaybettiğimiz onca cana, yüzlerce terör kurbanına karşı bir görevdir.
Cevaplarını takip etmekten vazgeçmeyeceğiz.
Radikal, 12 Ekim 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder